yeni
popüler
    sorular içinde ara
    yeni soru sor
    son sorular
    son cevaplar
    kategoriler
    • süslü
    • moda alışveriş
    • kuaför & güzellik merkezi
    • sağlık
    • spor
    • gönül işleri
    • aile arkadaş ilişkileri
    • cinsellik
    • eğitim & kariyer
    • seyahat
    • pet
    • sanat
    • bürokrasi
    • diğer
    girdi yaz
    medya ekle
    • linki kopyala
    • şikayet et
    • girdiler (19)
    • medya (1)

    19. benim hayatımı baştan aşağı değiştiren olaydır, sizinle paylaşmayı sevdiğimden buraya yazayım. belki bazıları için bir fikir olur, belki bazıları beni paranoyak ilan eder, yine de bilgi paylaştıkça çoğalır.

    depreme kendi yazlık evimizde yakalandık (dayımın mimarlık öğrencisi olduğu zaman çizdiği ve statiğini hocasından rica ettiği ev) evde herhangi bir hasar oluşmamasına rağmen daha önce hiç deprem yaşamamış biri olarak o geceyi dışarıda (bahçenin alt köşesinde) geçirdik. kışlık eve dönebilmek için avcılar e5 yolunu kullanmamız gerekiyordu. kolaçan etmek için yalnız babam gitti eve ertesi sabah. döndüğünde yüzünün aldığı hali unutamam. zira babaannem çınarcıkta yazlıktaydı ve haberler hiç iyi değildi. babam aynı gece ne olursa olsun dedi ve çınarcığa gitti, babaanemler hayattaydı ve ev yıkılmamıştı ancak 1 sene önce babamın neredeyse alacağı ev tuzla buz olmuştu, sonradan öğrendik ki içinden canlı çıkan olmamış (allah gani gani rahmet eylesin, o evi yapan da yaptıran da ...)

    o dönemi yaşayanlar bilir, iki haber arasında tek değişen rakamlardı. sanırım o dönem beni en çok etkileyen rakamlardı. uzun süre uykusuzluk yaşadım. bunun için senelerce farklı tedaviler denediler üzerimde. çünkü çocuksun ya o dönemdeki psikolog ve psikiyatrlar seninle değil ebeveyinlerin ile iletişime geçiyorlar. neyse 1999dan 10 sene sonra yeni yönetmeliğe göre yapılmış bir eve taşındık. ben artık inşaat müh son sınıf öğrencisiydim ve tek hedefim vardı yapısal deprem mühendisliğinde akademik kariyer yapmak. yüksek lisansımı bu alanda tamamladım. bağlı olduğum derneklerde yapısal deprem üzerine sunumlar- eğitimler verdim. 8 okulda çocuklara yönelik deprem sunumları yaptım. umarım 1 kişide de olsa işe yaramıştır. evleneceğimiz zaman tek ev kriterim depreme dayanıklı olmasıydı. çünkü biliyordum ki artık benim fobim ve işim depreme karşı önlem almak ile ilintiliydi. emlakçılar banyo-mutfak gezdirirken ben yapının toprak altı katlarını dolaşır elimde çekiçle donatı arardım (amelelik kanımızda var) nitekim öyle de bir ev aldık. yetmedi tabi tüm eşyalar hem duvara hem tabana monte edildi. oğlumun doğumundan 1 gün önce ilk kez tek başıma bir deprem yaşadım o evde, anladım ki insan canından çok sevdikleri için daha çok endişeleniyor. sonrasında da zaten kandillideki doktoramı yarıda bırakıp ülke değiştirdik. burada deprem olmamasına rağmen hala tüm çalışmaları yakından takip ediyorum.

    neyse gelelim 17 ağustos özeline; üzerinden 21 sene geçti, gidin sorun bakalım canını toprağın altında bırakan ailelere, 21 sene mi geçti. tüm siyasi fikirlerimi bir kenara bırakarak sadece bir bilim insanı olarak sormak istiyorum, nerede bu deprem vergileri? yapılan tüm öngörülerde istanbul açıklarında olacak 7.5 civarındaki bir depremde ulaşım altyapısından, kanalizasyon-su altyapısına, yapı kalitesindeki bozukluklardan, örgütlenme eksikliğine bir çok alanda alınması gereken önlemler ve upuzun bir yol varken 21 sene çöpe atıldı. ölen öldü, kalan sağlar deprem vergisi ödemeye devam ediyor maalesef.

    öngörülerini söyleyen hocalarımız hala halkı galeyana getirmekle suçlanıyorlar. istiyorlar ki tvlere çıkanlar, yok hiçbir şey olmayacak desinler. olacak kardeşim, bu gidişle de sonu çok kötü olacak. mühendislik hizmeti görmemiş 40 yaş üstü betonarme binaların öyle bir depremde ayakta durmasına imkan yok! sayfalarca yazarım, sayfalarca anlatırım da bir işe yarayacağını bilsem yaparım. zaten belirli bir bilinçte olanların bu konuda daha hassas olduğunu görüyorum. bana şu garip geliyor: yeni binalardaki daireler çok pahalı. evet pahalı ancak sen gider de şehrin göbeğinde oturucam diye ısrar edersen ve kentsel dönüşüme (gerçek bir dönüşüm) yanaşmazsan olacağı belli. gerekirse çeperlere çıkacaksın. paranın yettiği muhitlere bakacaksın. ya da rant peşinde olmadan kentsel dönüşüme izin vereceksin. sorarım hangimizin canı, ya da daha da incesi, hangimizin evladının canı kaç para eder?

    ben buradan endişe ediyorum, türkiyedeki insanların rahatlıkları ve boşvermişlikleri beni ifrit ediyor. isteyen olursa özelden de yazışırız bu konuyu. çok doluyum süslü çok!

    18 ağustos 2020 14:41

    18. Olalı 21 yıl olmuş... deprem çok zor çok.

    17 ağustos 2020 19:02

    17. Ben de üç yaşındaydım. Arabada uyuduğumuzu, örttüğümüz çarşafların desenine kadar hatırlıyorum. Istanbul Küçükçekmece gölünün kenarında bir apartmanda yaşıyorduk. Çok hasar olmamıştı ama Gölün öbür tarafı avcılar denizköşklerde çoğu ev yıkılmış. Sürekli tekrarlayan depremlere o kadar alışmışım ki, olduğunda annem yanıma gelip " paradoks, hadi kızım " diyince ben direkt beni kucağına alsın diye kollarımı kaldırırmışım. Inşallah bir daha böyle bir felaketle karşı karşıya kalmayız. Depremin büyüklüğünün önüne geçemesek de aldığımız önlemlerle oluşabilecek hasarların ve can kayıplarının önüne geçebiliriz. Binalarınızın sağlamlığını ölçtürün süslüler, ne olur.

    17 ağustos 2019 15:55


    16. Bu deprem yaşanırken iki yaşındaydım ve o anları dün gibi hatırlıyorum.

    Beni çok şaşırtan ve her hatırladığımda gözlerimi dolduran bir hadisedir. O kadar küçük yaşta, bebek denilebilecek zamanda, yaşananlar dün gibi aklımda.

    Tabi bütün hepsi değil ama o an nasıl etkilendiysem işte, halen tüylerim ürperir ve şaşarım kendime, nasıl aklımda kaldı diye.

    Annemin kucağındayken,babamın dolaptan yorgan yastık almaya çalışması.. Dolap kapaklarının hızla açılıp kapanması. Merdivenlerden inişimiz ve apartmanın önünde komşularımızın telaşı.

    O gece parkta boş alanda çadırlarda yattık.

    Unutmadım. Unutmam.

    Gözümü kapadığımda hissedilecek kadar yakındır hüzün ve duygu karmaşası bana bu olay sebebi ile.

    17 ağustos 2019 14:24

    15. Bu sene üzerinden tam 20 yıl geçmiş olan Türkiye'nin gördüğü en büyük doğal afetin yaşandığı ve bir daha bir benzerinin asla yaşanmamasını dilediğim/dilediğimiz gün.

    O gece Tuzla'da evimiz yıkılmıştı. Ben ve ailem enkaz altından çıkarılmıştık ve babamı o depremde kaybetmiştik. Henüz sadece 31 yaşındaydı. Benim şuan bulunduğum yaşta. İlk yıllar her yıl dönümünde aynı kişinin enkaz altından seslendiği "sesimi duyan var mı?" Ses kaydını her Tv'de duyuşumda aynı anları tekrar tekrar yaşar gibi olurdum tıpkı o gece bizlerin seslendiği gibi seslenen birinin ses kaydıydı. duymamak için de o gün özellikle televizyonlardan kaçardım. Bu yıl da yine aynı şeyi yapacağım ama azonce uykumdan aniden uyandım. Tarihi bir an için unutarak instagrama girdim ve o cümle ile karşılaştım yine.

    Sesimi duyan var mı?

    Allah tüm kayiplarimiza rahmet eylesin kalanlara sabır ve güç versin. Bir daha böyle bir gün yaşatmasın kimseye.

    ilgili medya:
    1
    17 ağustos 2019 03:56

    14. Korkunc bir olay. Allahtan olenlere rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Türkiye için cok büyük dersler çıkarılması gereken bir afet. 

    Geçmişten tecrübe edinip gelecekte ona göre tedbir alırken de; sadece bizi allah korur’dan medet ummamak gerektiği gibi, aşırı ütopik felaket senaryolarına da kapılmamalı diye düşünüyorum. 

    72 saat sobra martılar şehre girip ölüleri yiyeceklermiş. 105. Saatte de cyborglar hukumeti düşürüyormuş. 

    18 ağustos 2018 00:50

    13. (yazar: Fleurdelacour) ‘ın yazdıklarını ekşide okumuştum.

    Gerçekten çok uzun bir süre geceleri uyuyamadım. Uyuduğumda birçok sefer deprem oluyor sanarak uyandım. Dışarıda gördüğüm hemen herkese depremde ölecek gözüyle baktım. Sevdiklerim o an nerelerde olacak diye teoriler üretip çözüm yolları bulmaya çalıştım. Ve yeni yeni bunu atlatıyorum. Göz ucuyla görmem bile benim bu paranoyamı tetikledi.

    Benim gibi depremden çok korkanların okumamasını tavsiye ederim. Hele yakınlarından birini 99 depreminde kaybetmiş olan birinde etkileri benden daha kötü olacaktır. Bu konuda yazılanların da uyarıyla (gizlinot: dizilerdeki spoiler gibi)  yazılması gerektiği kanısındayım.

    17 ağustos 2018 23:25 17 ağustos 2018 23:26


    12. Bugün yıldönümü. hiçbir önlem alınmadan geçen 19.yıl. uzun zaman çnce ekşi'de denk geldiğim, belki de gördüğüm en gerçekçi deprem senaryosunu paylaşmak istedim sizinle.

    -------alıntıdır-------

    şöyle bir düşündüm de bu entryi en iyi bu şekilde yazmaya karar verdim.

    istanbul veya marmara denizi faylarında 7 veya üzeri büyüklükte muhtemelen gerçekleşecek olaylar.

    deprem anı: çığlık çığlığa koşan insanlar, kağıt gibi yıkılan evler olacaktır her yerde. yeni yapılan bir kaç mahalle, istisnai 3 5 bina dışında heryer toz bulutu, her yer yıkık, her yer kaos, her yer ne yapacağını bilmeyen insanlarla dolacaktır. 

    depremden hemen sonrası: enkaz altında kalanlara bağıranlar, ve ilk yağmacılar bu dönemde olacaktır. elektrikler kesilecektir. cep telefonları kitlenecektir. medya yayınları aksayacaktır. depolar, mağazalar, marketler soyulup soğana çevrilecektir. 

    depremden birkaç saat içinde: ağır yaralılar ölmeye başlayacaklardır. ölüm sayısı bu bölümde yaklaşık 100-150bin olsa da hızla artacaktır. artçılarla yıkılmayan binalar da yavaş yavaş yıkılacaktır. suç oranı yağma için büyük oranda artacaktır. köprüler 8 büyüklüğü görmeden muhtemelen yıkılmayacaktır fakat yollar perişan olacağı için bütün ulaşım kitlenecektir. herkes istanbuldan kaçmaya çalışacaktır. hastaneler yıkılmamışlar ise kaos ortamında kavga ve ölümlere şahit olacaktır.

    depremden sonra ilk gece: enkaz altından insan çıkarmak dışarıdaki ölüleri sevketmek ya da kurtulanları doyurmaktan çok daha önemsiz duracaktır. 15 milyonluk hatta etrafındaki büyük şehirlerle 20 milyondan fazla nüfusu olan bir şehri elden doyurmak imkansız olduğundan hırsızlık veya cinayet olayları yaşanacaktır. şehri ağır bir kıtlık havası kaplayacaktır. eğer kış ise, ilk geceden itibaren donarak ölümler başlayacaktır, hem enkaz altındakiler hem dışarıdakiler için.

    24-48 saat arası:rüzgar hali hazırda esmiyorsa inmeyen toz inecektir. yaralı olarak hastaneye gitmeye çalışanlar bir muhattap bulamayacaklardır. iç kanama, travma gibi vakalar büyük oranda öleceklerdir. enkaz altındaki ölüler yavaş yavaş kokmaya başlayacaklardır. türkiye çapında istanbuldan kaçanları evinize alın, bolbol ekmek üretin türü kampanyalar başlayacaktır, gıda yardımı yapın. bilgi dezenfermasyonu olacaktır. ölü sayısı ve hal durumuyla ilgili deprem bölgelerine muhabirler giremeyeceği ya da girmeyeceği için kulaktan duyma veya tahminlerle bilgiler verilecektir. ekmek, yemek, çadır, soğuk, bebekler, çocuklar ve yaşlılar çok büyük problem teşkil etmeye başlayacaktır.

    48-72 saat arası:enkaz altından çıkarılanlar olsa bile, ki iş makineleri veya akut bu işe başka deprem kadar yoğunlaşamayacaktır, hastanede ilgisizlikten öleceklerdir. açlık çoğu insan için ciddi bir hal aldığı için her yemek yardımında kalabalık ve kaostan insanlar ölmeye başlayacaktır. şehrin elektriği muhtemelen geri getirilemediği için zaruri ihtiyaçlar karşılanamayacaktır. su ciddi bir problem haline gelecektir. sevkiyatlar aksayacağı için damacana veren şirketler servis veremeyecektir. istanbul dışına muazzam göç olacaktır. çalıntı otostop otobüs veya herhangi bir şekilde yürüyerek de olsa insanlar istanbuldan kaçmaya çalışacaklardır. ölü sayısı 400bin civarına tırmanacaktır.

    72-96 saat arası: martılar şehrin içine girip sokaktaki ya da enkazdaki ölüleri yemeye başlayacaklardır. şehir kokmaya başlayacaktır. kurtulanlar da açlık veya soğuktan ölmeye başlayacaklardır. su açlık bir çöl gibi saracaktır istanbulu.

    4-7 gün arası: devlet bütün dış-iç yardım stoğunu eritip marmara bölgesi dışında çok az varolan fabrikasına ne üretebildiyse afet bölgesine göndermeye devam edecektir. hükümetin resmi olarak düşüp askerin yönetime el koymasını bu aralar öngörüyorum. bütün tsk bütün şehri afet bölgesi istediği yeri de karakolu yapacaktır, şehir dışından vicdani görev olarak gelmiş doktor ve hemşireleri çalıştırmaya çalışacaktır. yemek kimseye yetmeyecektir. battaniye çadır gibi yardımlar ikinci planda kalcak, soğuk perişanlık ve ölüm yaratmaya devam edecektir. 

    2. hafta: türk ekonomisi, türk lirası değerinin çoğunu yitirecektir. istanbul dışındaki hayat için inanılmaz bir enflasyon söz konusu olacaktır. ekmek günler çerisinde özellikle marmaraya yakınyerlerde 1den 5e hatta 10 liraya çıkabilecektir. bütün ülke stokları ve depolarına devlet el koyup istanbula gönderecektir. bu sırada şehirde, pislik, hastalık, açlık ve ölümler önüne geçilemez bir hal almaya başlayacaktır. ölü sayısı depremden hemen sonraya göre belki de 500 bin artış gösterecktir. kurtulanların bile kurtarılamaması, dışarıdakilerin salgın hastalıklarda ölmesi, özellikle patlayan bebek ve çocuk ölümleri bundan sonra da devam edecektir.

    2-4 hafta arası: ölü sayısı depremden hemen sonraya göre 1 milyona yakın artış gösterecktir. ekonomide kur, ekmek fiyatı, temel gıda malzeme fiyatları sabitlenecek, tsk tarafından yönetilen afet bölgesinde belki sözlü belki yazılı karne ile yemek dağıtımı devam edecektir. ilaç yokluğu, müsait olmayan şartlar gönüllülerin geri dönüşüne sebep olabilecektir. iş makineleri toplu mezarlar kazacaklar, belki de kimlik tespitlerine gerek olmadan insanlar gömüleceklerdir. ölüm ve göç sebebiyle istanbulun nüfusu maksimum 3-4 milyon kalacaktır.

    1-3 ay arası: koku dağılacaktır. istanbul hayalet şehir haline gelecektir. içinde 1 insanın dahi olmadığı hayalet yıkık mahalleler ortaya çıkacaktır. gıda tüm türkiyede sorun haline gelecektir. ithalat ile bu sorun çözülmeye çalışılacaktır. süpermarketler büyük oranda bomboş koridorlarda 3 5 ekmek peynir zeytin domates patates satan, konserve koyulan yerler olacaklardır. ülke üretimi çok büyük oranda düşecektir. imkb eğer olur da açılırsa %98lere varabilecek düşüş gözlemlenecektir. dolar/tl 20nin üzerine çıkacaktır. bu sırada şehrin elektriği ve suyu geri kazandırılmaya çalışılacaktır. şehir suyu pisliği hastalıkların önüne geçilememesi, pislik gibi sebeplerden ölümler son hızla devam edecektir.

    1 sene içinde: özellikle facebook gibi siteler aracılığıyla insanlar ulaşabildiklerine ulaşacaklardır, ulaşılamayanlar öldü kabul edileceklerdir. resmi rakamların çok çok üzerinde gerçek ölüm sayıları olacaktır. türk ekonomisi %80lere varan oranda küçülecektir. ekonomik krizin ötesinde, yaşam zorluğu çekilecektir. 1 yıllık aranın ardından bazı kurumlar çalışmaya veya eğitime devam ederken bazı kurumlar bunu başaramayacaktır. asker başta kalmaya devam edecek, seçim yönünde bir istek veya ihtiyaç olmadığı için seçim yapmayacaktır.

    hepsinden sonra: deprem sonucu(hastalık, açlık vs. dahil) 1-2 milyon arası insan yok olacaktır. bu trajediyi bu millet atlatamayacaktır. hayat devam edemeyecektir. türkiye tüm dünyada depremin yıktığı ve bitirdiği ülke olarak kalacaktır. toprak altıda yatan bir tanıdığı olmayan olmayacaktır. enkazlar yıllar boyu kıpırdatılamayacaklardır. 

    istanbul ise yıllarca basit bir kasaba olarak işleyecektir, bütün ekonomik turistik, endüstriyel yükü uçacaktır. türkiyenin yeni istanbulu yeni yüzü uzun süre izmir olacaktır. tarım ülkesine dönüş ve fabrikalar ile ülkeyi doyurmak üzere üretim yapılmaya çalışılacaktır.

    -------alıntı sonu--------

    Ne kadar büyük bir felaket değil mi? buna rağmen bile bile lades diyoruz. hala bulduğumuz her boşluğa binalar dikiyoruz. halbuki şu 19 seneyi deprem kuşağında yaşadığımız gerçeğiyle yüzleşerek, buna göre adımlar atmakla geçirebilirdik. geçirmedik çünkü avmler daha çok hoşumuza gitti. 

    halbuki izleseniz depremle ilgili belgeselleri, yurtdışından gelen kurtarma ekiplerinin bile unutmadığını görürsünüz. ''ne hatırlıyorsun?'' diye sorduklarında söyledikleri ilk şeyin ''günlerce geçmeyen ceset kokusu, ben hayatımda öyle bir koku koklamadım'' olduğunu şaşırarak izliyorsunuz. her zaman bir musibet bin nasihatten iyidir diyoruz ama biz bu musibeti yaşadığımız halde ders almış değiliz.

    17 ağustos 2018 21:54

    11. 17 yıl önce bugün babamı kaybettik. ailem ve ben o gün enkaz altından çıkarıldık. babam kurtulamadı. kardeşlerim ve ben babasız büyüdük. gerçi bi insan babasını kaybettiği gün büyürmüş derler. annesizlik de çok zordur. çok şükür o yanımızda ama bir erkek için de bir kız için de babasız büyümek ne kadar zor, yaşadık. kardeşlerim kendilerini hep eksik hissettiler. söylemeseler de biliyorum. ben.. onsuz büyüdüğüm için kalas gibi bir erkeğin ufacık sevgisiyle ilgisiyle yetinmeye çalışıyorum hala. daha iyisini hak ettiğimi bilsem de kendime bu kötülüğü yapabiliyorum.

    çok da konuşmak istemiyorum. konuşamıyorum da zaten. keşke sen yanımızda kalsaydın babam..

    17 ağustos 2017 17:05

    10. marmara depremi diye bilinen, ama izmir'de bile gayet net bir şekilde hissettiğimiz, sonrasında yaşananlarla hala hatırladığım, hafızamdan hiç çıkmayan deprem. 'sesimi duyan var mı?' bu cümle kaç kişiye umut oldu, bu şekilde kaç kişi göçük altından çıkarıldı kayıtlara geçen rakamlar ortada. günlerce televizyonlardan o manzaraları izledik, ortalık yangın yeriydi resmen. depremden kısa bir süre sonra ailecek çıktığımız bir yolculukta yolda gördüklerimiz de hala dün gibi hafızamda. yollarda çadır olsa yine iyi, bulduğu bir battaniye, karton kutu üzerinde yatmaya çalışan insanlar, çoluk çocuk demeden o zorlu şartlarda hayatlarını devam ettirmeye çalışanlar, birkaç gün de değil, haftalarca binalara giremeyenler bir nevi şanslı kişilerdi. peki onlar kadar şanslı olmayıp da hayatını kaybedenler, onların yakınları ya onlara ne demeli? türkiye tarihinin en büyük doğal afetlerinden birini yaşadı, çok fazla insan maddi ve manevi zarar gördü. maddi zarar neyse de, manevi zararı karşılamaya hiç kimsenin gücü yetmez tabii ki.

    peki ya sonra neler oldu türkiye'de ya da ne değişti? deprem sonrasında açılan davaların bir kısmı üstünden geçen yıllarla birlikte bir bir düştü, depremle adı bir anılan, onca insanın katili ama nedense o yapıları inşa ederken kimlerden, nasıl izin aldığı asla konuşulmayan şahıs veli göçer depremden 12 yıl sonra tahliye oldu. dahası bu adam şimdi nerededir, ne yapar bilinemiyor mesela. derken clinton'un burnunu sıkarak günlerce konuşulan erkan bebek, tabii şimdi 18 yaşında bir delikanlı, hatta akut gönüllüsü olmuş bildiğim kadarıyla.

    her şey bir yana halk olarak deprem konusunda bilinçlendik mi? deprem anında ne yapılır, ne yapılmamalıdır biliyor muyuz? en önemlisi çocuklara deprem konusunda eğitim verdik mi? yoksa hala deprem anında yaka paça sokağa atıyor muyuz kendimizle birlikte. kakara kikiri oyundan hallice yapılan tatbikatlar haricinde ne gördü bu çocuklar bu kadar zaman içinde yani. geçen yıllarla birlikte en basitinden saçma sapan bir yığın ders girdi müfredata da, doğal afet konusunda bilgilendiren, deprem anında ve sonrasında yapılacaklar diye not vs kaygısı olmadan uygulamalı olarak yapılabilecek bir ders eklendi mi mesela?

    dahası ev alırken ay bu odadan yol göründü, bu sitenin havuzu da varmış diyerek satışa sunulan evlerin deprem güvenliği açısından, yönetmeliğe uygun olup olmadığını kaçımız araştırıyor? ya da depremden korkmak, deprem korkusunu daha da tetiklemek ve en çok da 'hocam istanbul'u yakın zamanda sizce kaç şiddetinde bir deprem bekliyor?' konulu programlar dışında ne yapıldı 18 yıldır bu ülkede türkiye her şeyden önce bir deprem ülkesidir bilinciyle?

    kendi adıma 17 ağustos depremi denince tüm bunlardan bağımsız olarak iki şey geliyor benim aklıma. ilki deprem vergisi diye bilinen, 18 yıl önce yaraları sarmak, devletin artan kamusal harcamaları finanse etmek amacıyla, geçici vergi olarak çıkardığı ve de bugün hala vatandaş olarak ödemeye devam ettiğimiz özel iletişim vergisi. adeta güçlü ekonomimizin kaynağı, olmazsa olmaz güzide vergilerimizden.

    bir diğeri de rahmetli ahmet mete ışıkara hocamızın söylemekten bıkmadığı, ne kadar da doğru olduğu yıllar içinde anlaşılan 'deprem insanı öldürmez, binalar öldürür.' sözü.

    depremde hayatını kaybedenlere rahmet, yakınlarına baş sağlığı dilemek dışında, sadece tarihler 17 ağustos'u gösterdiğinde anma programı yapılıp, yılın 364 günü geçiştirilmeyecek günler görmek dileğiyle.

    17 ağustos 2017 16:00 20 ağustos 2017 01:07