yeni
popüler
    sorular içinde ara
    yeni soru sor
    son sorular
    son cevaplar
    kategoriler
    • süslü
    • moda alışveriş
    • kuaför & güzellik merkezi
    • sağlık
    • spor
    • gönül işleri
    • aile arkadaş ilişkileri
    • cinsellik
    • eğitim & kariyer
    • seyahat
    • pet
    • sanat
    • bürokrasi
    • diğer
    girdi yaz
    medya ekle
    • linki kopyala
    • şikayet et
    • girdiler (108)
    • medya (0)

    108. ailemin durumunun kötü olmasından ötürü zor bir okul hayatı geçirdim diyebilirim. başkalarının eski, demode, komik kıyafetlerini giyer okula, dershaneye giderdim. beni öyle görenlerin kendileri gibi cicili bicili giyinmemeden ötürü "bu senin bayramlığın mı" veya " senin en güzel kıyafetin bu mu" dediklerini hatırlıyorum. bir defasında hiç unutmam, sınıf öğretmenimiz sınavdan yüksek alanları sinemaya götürecekti, götürdüğü film de "akıl oyunları" o sene vizyona girmişti. kızlarla okul bahçesinde toplandık, hepsi pembeli cicili bicili kıyafetlerle gelmişler ve birisi bana bakıp diğerlerinin kulağına birşey söyledi, o an bana söylemese de hissedebiliyordum kıyafetim hakkında konuştuklarını. oysa üstümdekiler pis değildi birşey değildi. kışlık ayakkabılarımı bütün bi yıl boyunca giydiğimi hatırlıyorum. bi ara delinmişti de annem götürüp yama yaptırmıştı üzerine. hala giymeye devam etmiştim. öğle yemeği harçlığım bile olmazdı. evden içinde sadece salça sürülü olan tost götürürdüm okula. annem daha doğrusu üvey annem çalıştığından (kendi annem ben 3 yaşlarındayken vefat etmişti) bizimle pek ilgilenemezdi ama allah ondan razı olsun beni o okuttu diyebilirim. dönüp bakınca ilkokulda, lisede, üniversitede buna benzer o kadar çok olay yaşadım ki. üniversitede param yoktu da, aç karnına gezdiğimi bilirim. şimdi ise mühendis oldum ve ülkenin en zengin firmalarından birisinde çalışıyorum, asgari ücretin 2,5-3 katı kadar maaş alıyorum. o eski günleri de unutmak istiyorum ama ara ara hatırlayıp dertlenmiyorum değil. o günlerden bana kalan tek şey üvey annemin nasıl vefalı bi kadın olduğu. hakkını ödeyemem.

    14 ocak 2021 16:36

    107. annem okula götürmem için kurabiye mi ne yapacaktı öyle bir şey. tam hatırlamıyorum ama yapılması gerekiyor. evde susam bitmiş. annem çok acı olmayan pul biber dökmüştü kurabiyenin üstüne. yani aslında çok ciddi bir şey değil ama. o çaresiz günlerde bazen susam bile alamıyorsunuz evdeki olan şeylerle olduruyorsunuz. ah canım anam çok çektin ve hala da çekiyorsun. ben seni yaşatıcam diye çalışıyorum ama kendime yetiriyorum anca. umarım seni yaşattığım günlere çabuk geliriz.

    14 ocak 2021 15:08

    106. Yazılan 121 girdiyi de tek tek okudum çoğunda gözlerim doldu. Ben memur çocuğuydum her istediğim olmazdı ama burda yazılanları okuyunca yokluğu görmediğimi fark ettim. Ben yokluk görmemiştim belki ama küçük yaşta babasız kalan babam iliklerine kadar yokluk görmüştü, gencecik yaşında iş hayatına atılmak zorunda kalmıştı.

    Süslüler bir de okurken farkettim öğretmenlerle ilgili pek güzel anılarımız yok. Bizim de bir sınıf öğretmenimiz vardı(Selma). Hiç unutmam okulda yardım adı altında bildiğiniz aidat toplanıyordu. Bu hocamız da idareden bir liste çıkarıyordu aidat vermeyenlerin ismini bağıra bağıra okuyup sınıfta bildiğiniz rezil ediyordu. Bir keresinde sırf ismim okunmasın diye ailemden aidat parası isteyip vermiştim. Aaa bir de beden eğitim öğretmenleri vardı onlarda her sene top, raket bilmem ne parası diye para istiyorlardı. Devlet, okuduğum okula hiç ödenek gibi bir şey vermiyordu herhalde öğrencilerden zorla para aldıklarına göre

    12 eylül 2020 23:29 13 eylül 2020 13:05


    105. buna fakirlik denir mi bilmiyorum. 90'lı yıllarda ince yapılı orkid yeni çıkmıştı daha. (ondan öncesinde piyasadaki en modern ped de libresse, ve kalın yapılı bir şey yani.) ben adet dönemi başına sadece bir paket alabiliyordum, evet. iki paket aldığımı hatırlamıyorum. nasıl idare ettiğimi de sormayın bana, çünkü bugünün perspektifinden ben de anlamıyorum. bunu unutamam. yaşantımın sonraki yıllarında en pahalı saf pamuk vb. pedleri 2 saate bir her değiştirişimde de hatırlarım ve şükrederim.

    26 haziran 2020 00:12

    104. Annem yeni evlendiği zaman köyden İstanbul'a gelmiş. Para yok. Ekmek alacak kadar bile yok. Uyuyormuş, sokaktan patates soğan satan satan arabanın sesini duymuş. Babam masanın üstüne 20 lira bırakmış o paradan 1 kilo patates alayım demiş. sepet sallamış camdan. Parayı almak için gittiğinde para yokmuş. Rüya görmüş.. babamın 20 lira bıraktığını. 

    22 haziran 2020 13:44 22 haziran 2020 13:45

    103. Lise son sınıfta olduğum zamanlardı. Arkadaşım ve ben Florya'da paten sürüyorduk, ben süremiyordum daha doğrusu bana öğretiyordu. Sonra acıktık ve çantalarımızdaki yarım ekmek dönerleri çıkarıp çimenlere oturup yemeye başladık. Hemen karşımızda da bir restoran vardı. Bir süre sonra restoran çalışanı yanımıza gelip müşteriler size içecek ikram etmek istiyor demişti yanlış hatırlamıyorsam müşteri de değil müşteriler asjkskssl bende istemediğimi söyledim arkadaşımda diyor ki pul biber isteseydik aksksldl dedim kalk kalk. rahatsız olup kalkıp oradan uzaklaşmıştık. Bu başlığı görünce aklıma geldi hangi restoran olduğunu hatırlamıyorum ama internetten bakacağım şimdi ve o restoranı bulup "bir zamanlar fakir ama gururlu bir genç kız vardı şu çimenlerde oturup yarım ekmek döner yerdi şimdi restoranınızda yemek yemeye geldi" demek istiyorum. Aksldldldş  

    22 haziran 2020 02:03 22 haziran 2020 02:40

    102. 8. Sınıf, sınava hazırlanıyorum. Başarılı öğrenciydim, ilçe birincisi olup dershaneden tam burs almıştım. En iyi proje sınıfı var diğer dershane sınıfları 30 kişilikse bizimkisi 10 kişilik. Burslu 3 kişiden biri bendim.gittiğim devlet okulunda ders işleme seviyesi yetersizdi. kötü sayılan bir semtte, endüstri meslek liselerine komşu, sıraları ve camları genelde kırık olan bir okuldu. diğer çocuklar çok anlamıyordu ama bu öğretmenlerin yeterince bizi önemsememesi ve çoktan yitik olarak görmesindendi. Anne babamız mühendis doktor değil sonuçta bizden mi bir şey olacak (!) 40 kişilik sınıfta derse sürekli 10 dakika geç giren tripli ve sizden bir şey olmaz diyen öğretmen kırıntılarının insafına kalsaydım işim çok zordu. ertesi hafta sınav varken 3 konu eksikti hem de matematikten hatırlıyorum. Neyse dershanede görmüştüm konuları; Sınıfta arkadaşım olan bir kız vardı hep kantinden yemek yer neden onunla yemediğimi sorar aç olmadığımı evden yiyip geldiğimi söylerdim. neden telefonum olmadığını sorar, sınava odaklanmak için kullanmıyorum derdim. Artık şu kazağınla taytını ameliyatla alacaklar üstünden der, her gün ne giyeceğim diye zaman kaybedecek biri değilim, 2-3 sene sonra aklıma bile gelmeyecek giydiklerim, ama kazandığım yer aklıma gelicek derdim. Kıyafetlerimi eleştirirlerdi, bir dershane hocamız durumu fark edince benim gibi hep aynı kıyafetlerini giymeye başladı ve sınıfa zaman kaybından kurtuluyoruz, bir yerlere gelen tüm insanlar böyle. Siz de biraz süsünüze ara verseniz dedi. Sanırım hayatımda birinden gördüğüm en güzel destek buydu. Ben söylemeden derdimi anlayıp bu şekilde destek vermesi çok hoştu. Diğer öğrenciler saygı göstermeye ve sormamaya başladı. Anlamıyor muydu param olmadığını? kullandığım kaleme bile baksa anlardı. 1-2 sene sonra durumumuz düzelmeye başladı. ben part time çalışmaya başladım, kardeşim de üniversiteden mezun olup işe başladı çok şükür düzeldik. Kiramızı beğenmeyen Çatısı çatlak dolu apartmandan taşındık.Yüzde 0.67 lik dilimle iyi bir yer kazandım. Haklıymışım, akbilim bittiği için yürüdüğüm günlerin giydiklerimin bir önemi kalmadı ama başarılarım benimle kaldı. Maddi durum bozulur düzelir, her seferinde daha güçlü kalkarsın. Ama her yerde sana ait bile olmayan parayla var olduysan, bir yerlere çabasıyla gelmiş insanların yanında işin zor.

    21 haziran 2020 17:58 21 haziran 2020 18:44


    101. Dedemin ve babaannemin İkinci evliliklerinden dünyaya gelmiş babam. İkisinin de birer çocuğu daha varmış. Babaanem ilk çocuğunu bırakıp gelmek zorunda kalmış dedemin yanına, öğretmen okulunda yatılı okuyormuş o, Arada sırada gelip gidebiliyormış parasızlıktan. Her geldiğinde de babama kaymak şekeri getirirmiş. Abisi geldiğinde babamın yaptığı ilk iş valizini açmak olurmuş çocuk aklıyla.

    8-9 yıl bir ayrılıp bir barışıp, kavgalı bir evlilikleri varmış dedem ve babaannemin. bir yerden sonra dayanamamış ve babamı da alıp yaşadıkları yerden ayrılmış annesi. Bu arada boşanmışlar da eşiyle. Şehir merkezinde birkaç ailenin daha yaşadığı bir evin tek odasında babamla birlikte yaşamaya başlamışlar. Sabahtan akşama kadar çalışırmış, tek gayesi çocuklarının beyaz önlük giymesiymiş babaanemin. Akşamları gaz lambasının ışığında otururlarmış. babam da okula başlamış. Sarışın, ela gözlü kırmızı yanaklı babamı çok sevmiş öğretmenleri. Çok da zekiymiş, her soruya ilk o parmak kaldırırmış. Hep överlermiş onu ‘köyden gelen arkadaşınız ne kadar başarılı bakın’ diye. Bir gün öğretmeni babama çok önemli bir görev vermiş, arkadaşlarını sınavlara hazırlamak. Grup kurup birinin evinde toplanma kararı almışlar, babam da ders çalıştıracakmış diğerlerine. Çocuklardan birinin evine gitmişler okul çıkışı. Hepsi çok mutluymuş, babam da gururlu tabi. Girmiş oturmuş salona. O sırada ev sahibi kadın oğlunu çağırmış içeriye ve duyulacak bir sesle ‘bu çocuğu niye getirdin çorabının yırtığına bak’ diye azarlamış. Babam da duymuş, arkadaşları da. Çoraplarına bakmış. O gün saatler geçmek bilmemiş. Akşama doğru eve dönmüş, birkaç gün okula gitmemiş ‘hastayım’ diye. Ama eninde sonunda gitmesi gerekiyormuş. Sessiz sedasız oturmuş sınıfta, bildiği halde hiçbir soruya da parmak kaldırmamış. Camdan dışarıyı izlemiş. Ders sonu öğretmeni yanına çağırıp ‘neden sessiz olduğunu, grup çalışmasına gitmediğini’ sormuş. Anlatamamış, ‘istemiyorum’ diyebilmiş sadece. Öğretmeni ısrar edince de ağlamış ayaklarına bakmış, hala yırtık çorapları varmış. Öğretmeni susmuş. Ertesi gün ders çıkışı babamı yanına çağırmış ve bir sürü en güzelinden çorap hediye etmiş. ‘Bunlar senin başarı hediyelerin’ diye, bir sürü de nasihat etmiş. 

    Babam maalesef o sene orada okumaya devam edememiş. Babasının ailesi ‘çocuk ziyan oluyor’ diye onu annesinin yanından alıp geri köye getirmişler. Onunla ilgilenmeyen, sert mizaçlı bir babayla evde tek kalmış. Bakmışlar olmuyor, başkaları ilgilenmiş hep. Bir onun evinde, bir bunun evinde yaşamış, büyümüş bir şekilde. 

    Hem okumuş hem çalışmış küçücük yaşında. Okuldan çıkıp koşa koşa işe gidermiş. Hala yatılı okulda okuyan abisine de para göndermeyi ihmal etmezmiş. Okul ve iş birarada olmayınca birini seçmek zorunda kalmış, ekmek parasını. Çok da çalışmış. İyi bir iş kurmuş, annemle evlenmiş. Okul, üniversite binası, öğrenci yurdu ne varsa yaptırmış yaşadığı yere. Bir sürü öğrencinin abisi olmuş, bir sürü çocuğun amcası. Bir sürü insana iş vermiş, dertlerini dinlemiş. Sonra iki çok güzel kızı olmuş. Biraz zaman geçmiş öyle çok da güzel olmayan bir kızı daha doğmuş.(gizlinot: bu da ben oluyorum) küçükken ona bakan ve kendi çocuklarını doğumda kaybeden amcası ve yengesine evlat olmuş, onlara üç tane de torun vermiş. Yaptığı en iyi şey buymuş aslında. 2001 kriziyle, insanların ikiyüzlülüğüyle bir anda her şeyini kaybetmiş, ailesi hariç. Ondan sonra da bir sürü anısı olmuş yırtık olmasa da eski çorapla geçen. Ama Çocuklarına hep öğüt vermiş ‘yeter ki okuyun’ diye ve onlar da babalarını dinlemişler okumuşlar. 52 yıl sürmüş hayatı. Ama arkasından hep gülümsemeyle hatırlanan. Bu arada abisi de beyaz önlüğü giymiş tabi, hekim olmuş. 

    5 ekim 2019 03:17

    100. buna fakirlik anısı denir mi çok emin olamadım ama. daha ziyade öğrencilik anısı ama bu da bi yerde aynı kapıya çıkıyor gibi. neyse anlatayım siz karar verin. bir erkek arkadaşım (arkadaşım) yere düşen şeyi tekrar alıp ağzına atabilmen için 3 saniye kuralından bahsetmişti. 3 saniyede tekrar aldın aldın. mikrop kapmıyormuş :)) yere düşen sucuk dahil buna.

    edit: bi arkadaşım diyorum yahu ben yapmıyorum bunu :))

    25 nisan 2019 13:40 25 nisan 2019 13:55

    99. annemle babam ben 7 yaşındayken ayrıldı, biz annemle başka bir şehire taşındık ve babamı bir daha hiç görmedim, babam beni telefonla arama zahmetine bile girmedi. annem de bir bisküvi fabrikasında işçiydi. asgari ücretle ev geçindirmeye çalışıyordu. annemle babam ayrıldıkları halde resmi olarak hala boşanmamışlardı, bu yüzden babamdan nafaka da almıyordum. ev falan kira zaten. maddi olarak çok zor günlerdi. liseye gittiğim yıllarda dayımla beraber yaşıyorduk. evin bütün maddi yükü annemin üstündeydi. dayım doğru düzgün çalışmıyordu bile. mutfak masrafı bile dahil olmak üzere her şeyi annem karşıladığı için, kışın ısınma masrafını da dayım üstlenmişti. apartmanın merkezi sistem kaloriferi için kömür alınacaktı. fiyatı da annemin bir aylık maaşından daha fazla. annemin bir anda o parayı çıkarması imkansız. kış geldiğinde dayımın sözünü tutmaması üzerine, apartman yöneticisi her gün kapıya dayanıp kömür parası istemeye başlamıştı. tabi bu arada annemle dayım tartıştı, dayım evden ayrıldı. biz de ödeyemeyeceğimiz bir borçla kaldık ortada. annem maaş aldıkça 200-300 tl ayırıp taksit taksit ödemeye çalışıyoruz. ama bazen o kadar zor durumda kalıyorduk ki, ay sonu geldiğinde sokakta yürürken yerden bir lira bulsak da ekmek alsak dediğimiz günleri hatırlıyorum. apartman yöneticisi bizim bir kat altımızda oturuyordu. marketten yiyecek birşeyler aldığımızda onlara görünmeden yukarı çıkabilmek için elimden geleni yapıyordum. çünkü elimizde poşetle gördükleri zaman, bir yandan muhabbet ederken diğer yandan da gözleri poşette oluyordu. acaba borcumuzu ödemeyip, paramızı neye harcıyorduk, değil mi? o kadar utanıyordum ki onlar poşetimizi incelerken. poşette de sadece yaşamak için almak zorunda olduğumuz şeyler var. onları da en ucuzundan almışız zaten. aç kalmak, parasız kalmak yine bir şekilde idare edilebiliyor, ama borcunu ödeyememek gerçekten çok utanç verici. umarım bir daha kimse alışveriş poşetimin içinde neler olduğunu incelemez. umarım bir daha asla hiç kimseye borcum olmaz.

    24 nisan 2019 14:45 24 nisan 2019 14:46