yeni
popüler
    sorular içinde ara
    yeni soru sor
    son sorular
    son cevaplar
    kategoriler
    • süslü
    • moda alışveriş
    • kuaför & güzellik merkezi
    • sağlık
    • spor
    • gönül işleri
    • aile arkadaş ilişkileri
    • cinsellik
    • eğitim & kariyer
    • seyahat
    • pet
    • sanat
    • bürokrasi
    • diğer
    girdi yaz
    medya ekle
    • linki kopyala
    • şikayet et
    • girdiler (31)
    • medya (0)

    31. Aileye düştüğü anda içinizi yavaş yavaş çürüten. Umutlar besleten. Literatürdeki istatistiklerin yalan olmasını ümit ettiren. Her konuştuğunuz doktorun ağzından pozitif bir şey çıkmasını bekleten. 2022 yılında hala nasıl bir hap ile çözülemiyor olduğuna isyan ettiren. 

    Her şeye rağmen Güç veren, güçlendiren.

    13 şubat 2022 20:25

    30. hayatimdaki cogu guzel aniyi calmis hastalik. moral ve motivasyon cok onemli bence her seyde oldugu gibi. hep umitli olmak zorundasin, hep cabalamak zorundasin. insana inancini, hayatindaki onceliklerini sorgulatiyor. ve etrafinizda kanser hastasi bir birey varsa, yaninda aglamak, moralinizi dusurmek yapicaginiz en son sey olmali. umarim deneyimlemezsiniz, umarim cevrenizden kimse deneyimlemez. boyle bir sey yasarsaniz da, her zaman umut var. mucizeler bizim icin ve her sey guzel olucak. cunku biliyorum.

    21 nisan 2021 09:25

    29. Bu zamana kadar benim için uzak bir kavram olan fakat 1 aydır evimizin içine girmiş 66 yaşındaki babamı bulmuş hastalıktır. Her şey o kadar hızlı ilerliyor ki ne oluyor ne olacak anlayamıyorum bile. Gördüğüm belirtiler aşırı kilo kaybı ve halsizlik. Şu anda radyoterapi alıyor ve yakında ameliyat olacak. Umarım her şey güzel olur. Sürekli aklımdan kötü senaryolar geçiyor ama güçlü olmak zorundayız. Bu hastalıkla savaşan herkese güç, sabır ve şifa diliyorum...

    21 nisan 2021 07:25


    28. 4 yıl önce havanın güzel, güneşli olduğu bir şubat günü sevgilimle "bugün hava çok güzel ne yapsak" diyip planlar yaparken annemden gelen bir telefonla başladı her şey. "babanın akciğer filminde bir şey var, ne bilmiyoruz, buraya gelin" demişti. o an için saçma bulmuştum bu panik havasını "neden apar topar çağırıyor, ne olduğu bile belli değil, belki sadece basit bir şeydir, ne bu telaş" demiştim içimden... biz gittikten ve ne olduğunu anlamak için doktor doktor gazmeye başladıktan 2 gün sonra gece bi gürültüyle uyandık, daha o akşam sapasağlam görünen babam gece yataktan kalkıp yatak odasında düşmüştü, düştüğü yerden kalkamayarak aynı anda hem gülüyor hem ağlıyor, "ne oldu bilmiyorum" diyordu. kendinde değildi, saçma sapan cümleler kuruyor, saçma sapan davranışlarda bulunuyor, ne dediğimizi bile tam anlamıyordu.

    sabah erkenden apar topar tekrar hastaneye götürdüğümüzde tanı netleşmişti. küçük hücreli akciğer kanseri. bu hücreler vücuttaki elektrolit dengesini bozuyor, o nedenle biliş bozuklukları, denge bozuklukları, halüsinasyon gibi yan etkilere sebep oluyordu. ertesi gün başka doktorlarla görüşmeye istanbul'a geldik. hala kabul etmek istemiyorduk. babamsa hala kendinde değildi. sarhoş gibiydi... ama nasıl oluyorsa doktorlarla görüşmelerde çok mantıklı davranıyordu. ancak biz farkındaydık durumun. doktorlar sorduğumuzda psikolojiktir diyip geçiştiriyordu.

    gittiğimiz doktorlardan gibi babamın halinden şüphelenip kan testi istedi, sonuç çıkar çıkmaz acil yatış yapıldı. elektrolit dengesi tamamen bozulmuştu, en azından birkaç gün hastanede yatıp tedavi görmesi bi yandan da acilen kemoterapi başlanması gerekiyordu.

    ne gerekiyorsa yapıldı, kemoterapi, radyoterapi, görülemeyen bir metastaz olasılığına karşı beyine ışın tedavisi... zaman içinde babam toparladı, eski haline geldi, hastalığı görece kısa zamanda yendi. tedavilerin bir miktar yan etkisi olsa da genel olarak iyiydi. 2,5 yıl da öyle kaldı. her kontrol temizdi, genel sağlığı yerindeydi. artık kontroller seyrekleşmişti...

    derken geçen yıl haziran ayında, yüksek lisans tez savunmam vardı. savunmaya girdim, tezim kabul aldı, aşırı mutluydum. haber vermek için annemi aradım, mutluluk içinde dedim ki "geçtim anne bitti, yüksek mimar oldum.", annemin cevabı ruhsuz ses tonuyla "babanın beyninde büyük bir metastaz bulundu, şu an hastanede tek başımayım, ne yapacağımı bilmiyorum." oldu. kalakaldım. tez danışmanıma giderek ağlaya ağlaya durumu açıkladım. o da kanserdi, babamdan çok daha kötü durumdaydı, ona rağmen bana moral vermeye çalıştı. tezin bitişiyle ilgili evrak işlerini erteledik, babamların yanına gittim bir kez daha apar topar. hocamla daha sonra evrak işleri için bir kez daha görüştüm. onu son görüşüm olduğunu bilmeden... çok sık olmasa da arada konuşuyorduk, durumunu kontrol etmek için yazıyordum. babamın vefatından sonra bir kez daha yazdım ve şubat ayında vefat ettiğini öğrendim...

    beyin metastazıyla 2019 haziranda babamın ikinci tedavi süreci başladı. bu kez ameliyat olmalıydı. sonrasında da ışık tedavisi. vücudun kalanı temizdi, o nedenle kemoterapi almayacaktı. beyin ameliyatına girdi, çıktı. ertesi gün hasta odasında kendine geldiğinde günlük sohbetleri yapabilecek durumdaydı. ama bir gariplik vardı. hemşirelere söyledik, kontrole geldiler, "nasılsınız" dediklerinde "iyiyim" diyordu, "ağrınız var mı" dendiğinde "yok". sonra hemşire bizi gösterip "bunlar kim biliyor musunuz" dedi, babam bilmiyordu. ne bizi, ne kendini, ne nerede olduğunu...

    zaman içinde düzeldi yine, biraz hafıza sorunları kalsa da iyiydi yine. ameliyat ve ışın tedavisinden sonra kanserden kurtulmuştu yine. bir kez daha. ama bi daha hiç eskisi gibi olmadı.

    bir sonraki kontrol temiz geçse de zaman içinde hareketleri, konuşmaları garipleşmeye başladı. çatal bıçak kullanmakta zorlanıyor, anlamsız cümleler kuruyordu. kontrole geldiler ve yeniden ve son kez tedavi süreci başladı.

    vücut yine temizdi, ama beynin ve omuriliğin her yerine yayılmıştı kanser. ameliyat yapılamazdı. kemoterapi çok etkili değildi ama denenmeliydi. immunoterapi pahalıydı ama belki işe yarayabilirdi, radyoterapi çok yan etkiliydi ama belkiydi... hepsi yapıldı.

    zaman içinde önce zihni daha da bulandı babamın. tv'de izlediklerini evde kendi yaşadıklarıyla ve anılarıyla birleştirip olmamış anılar anlatmaya başladı. saçma, komik şeylerdi. tüm bu trajedinin içinde güldürüyordu bizi. sonra obsesyonları başladı. tutturmaları, agresifliği... yavaş yavaş yürümekte zorlanmaya başladı. ilk tekerlekli sandalye kullanmaya başladığımız zaman beynimden vurulmuşa dönmüştüm işin gidişatının iyice farkına vardığım için. zaman içinde konuşmaları azaldı, hasta yatağı almak zorunda kaldık, tuvalet için bez kullanmaya başladık, artık hiç oturamamaya başladı; kocaman bir bebek gibiydi. dilerim kimse bunları yaşamasın... ve bir gün ben akşam yemeğini yedirirken ağzını sıkı sıkı kapatıp kafasını çevirdi. zaten hep uyuyor, hiç konuşmuyordu. o gün yemek yemeyi, su içmeyi de bıraktı. ertesi gün yine aynıydı, ve bir sonraki gün... hiçbir şeye tepki vermiyor, öylece yatıyordu. artık babam gibi görünmemeye başlamıştı. yüzü, vücudu değişmişti.

    sonrası hastane süreci... evde bakılamadığı için hastane yatışı, 1 ay normal odada kaldı. derken solunumu zorlaşmaya başladı, yoğun bakıma geçti. 1 ay kadar da yoğun bakımda...

    yoğun bakımda geçirdiği 1 ayın 3 haftası oradaydım. gün içinde yalnızca 1 kişinin 2-3 dk süreyle görmesine izin vardı. vefat etmeden önceki hafta bir gün ben girmek istedim. yatağı camın kenarındaydı, yağmur yağıyordu. normalde hep uyuyor olan tepkisiz adam kafasını cama çevirmiş dışarıyı izliyor gibiydi. uzaktan görünce inanamadım. yine babam gibi görünüyordu. yanına gittim, gözlerinde aynı boş bakış vardı. içime oturdu onu uzaktan yine kendisi gibi görmek ama kendinde olmadığını ve iyileşmeyeceğini bilmek. çocukken beni yatırmaya geldiğinde sırayla söylediği, artık rutin olmuş sevgi sözcükleri vardı, onları saydım ona o gün yanından çıkarken.

    3 hafta kalmıştım orada, evimi, eşimi özlemiştim. birkaç günlüğüne evime gidip geri gelecektim. yola çıkmadan dedim ki anneme "bugün ben gireyim.". çok kötüydü o gün. çok kötü görünüyordu. hastaneden çıkıp direk yola çıktım ve akşam evime döndüm. eşime akşam yemeği yedik, biraz dizi izleyip yattık. ertesi gün erkenden uyandık, hava çok güzeldi, "bir yerlere gidelim, bir şeyler yapalım" diyorduk, telefon çaldı. babamı kaybetmiştik.

    havanın çok güzel olduğu bir şubat günü başlayan süreç yine havanın çok güzel olduğu bir ekim günü bitmişti.

    buraya kadar okuduysanız, ailenizde ya da kendinizde bu hastalık varsa, moralinizi bozmayın. umudunuzu kaybetmeyin. ben babamı kaybetmiş olabilirim ama her hasta kendine özgü. bizim yaşadıklarımızı yaşayan kimse duymadım. babam kemoterapi sebebiyle hiç bulantı yaşamadı, hiç halsizliği, kilo kaybı olmadı. ama bugüne kadar hiçbir kanser hastasından duymadığımız başka yan etkiler yaşadı. tamamen kişiye özel bir süreçti. eğer bizim yaşadıklarımızı yaşayan varsa yalnız olmadıklarını görmeleri için yazdım bu kadar yazıyı.

    babama ilk teşhis konduğunda öngörülen ömrü 6 ay-1 yıl aralığıydı. max 2 yıl deniyordu. babam 3 yılı çok güzel ve sağlıklı olmak üzere 4 yıl yaşadı. bu süreçte yaptığımız her şeyi, her anı son olabileceği bilinciyle yaşadık ve her ne kadar can yakan bir süreç olsa da ona veda etme, onu mutlu etme, güzel anılar biriktirme şansına sahip olduk. tüm ömrünüzün keşke demeyeceğiniz güzel anılarla geçmesi dileğiyle...

    6 kasım 2020 14:59

    27. Yakın-uzak bir çok akrabamızı bizden alan hastalık. En son da eniştemi vurdu.

    Geçen ay yazmıştım, beyninde tümör varmış diye. Bu süre içinde prostatında, akciğerinde de kötü huylu tümörler bulundu ve yapılan tetkikler sonucunda yumuşak doku kanseri olduğu anlaşıldı. ışın tedavisi Üstüne kemoterapiye başlandı bu hafta. Doktor ilk en fazla 1 sene içinde ölüm dedi ve hala bunu söylemeye devam ediyor. Hiçbir umudun olmamasına, çok sevdiğim bir insanın berbat bir hastalık yüzünden gözlerimizin önünde eriyip bitmesine dayanamıyorum. Çevredeki insanlar şunu yapın bunu yapın şunu yedirin gibi şeyler söylüyor hepsini doktor kontrolünde yapmaya çalışıyoruz.

    En acısı da ne biliyor musunuz? Bunları belki iyileşir umuduyla değil, en acısız ağrısız şekilde bu dünyadan ayrılması için yapıyoruz. Kötü düşünmek, umutsuzluğa kapılmamak gerçekten çok önemli. Enişteme bunu asla yansıtmıyoruz fakat bütün doktorlar aynı şeyi söyleyince bizim de bir umudumuz kalmadı. Onun yanında gülüyoruz eğleniyoruz espiriler yapıyoruz. Daha 2 hafta önce o da espiriler yapıp gülüyordu şimdi hafif bir gülümse ile geçiyor. Çünkü gülmeye gücü yok. Elbette Allah’tan ümit kesilmez. Bir mucize olur belki. Bekliyoruz.

    25 ağustos 2019 13:38

    26. Bir kişiyi değil bir aileyi mahveden hastalık.

    Herkesin öleceği gün belli ve kader diye birşey var tabi ki ama bu hastalıktan kaçmak için ne yapmanız gerekiyorsa yapın. Allah hiçkimseye yaşatmasın. 

    25 ağustos 2019 03:58 25 ağustos 2019 04:04

    25. Sevdiğiniz insanın gözleriniz önünde erimesini izlemek yerine ölmesini tercih edebildiğiniz bir hastalık. Allah hiçkimsenin ama hiçkimsenin başına vermesin.

    4 temmuz 2019 02:21


    24. "Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum." diye başlıyor en sevdiğim yazarın en sevdiğim kitaplarından biri. Kalbim, böylesine derin bir acıyı tatmasaydı eğer; hayatımın en mutlu anlarının, bu acıyla tanışmadan önceki her saniye olduğunu bilemezdim. "Bilseydim bu mutluluğu koruyabilir; her şey de bambaşka gelişebilir miydi?"diye iç öldüren bir soruyla devam ediyor kitap. Bazı sorular cevapsız kalmalı.

     

    Bazen insanlar hasta oluyorlardı, çok üzülüyordum. Bazen yakınlarımın sevdikleri çok hasta oluyorlardı, ben yine çok üzülüyordum. Bazen tanımadığım birinin ölüm haberini alıyordum, boşluğa dalıp gidiyordum. Bazen tanıdığım birinin ölüm haberini alıyordum, çok üzülüyordum. Bazen sevdiğim birinin yakınının ölüm haberini alıyordum, kahroluyordum. Acıya karşı dayanıksızlığım ve güçsüzlüğüm yüzünden, bu haberlerin üstüne düşünmekten deli gibi korkardım. Zaten hep haberlerde başkalarının başına geliyordu kötü olaylar. Başkalarının kocaları sinir krizi geçirip öldürüyordu eşlerini, başkaları kaybediyordu sevdiklerini o korkunç trafik kazalarında. Amansız hastalığa yakalananlar ya da yakınları sabah kuşağına konuk olan doktorlardan yardım isterken "Allah şifa versin." diyordum. Sonra, yakın arkadaşlarımdan birisi babasını kaybetti. Kalp kriziymiş. Sonra, gencecik ve iki çocuklu bir kadın olan yakın akrabamız hayatını kaybetti. Kanser. Daha sonra bir yakın arkadaşım daha babasını kaybetti. Kanser. Sonra, bir tanıdığımızın daha kanser olduğunu öğrendik. Hayat bana "Ölüm herkes içindir." demek istiyordu ama kulağımda en sevdiğim şarkı çalıyordu, duymuyordum.

     

    Kanser. Sevdiklerimi, sevdiklerimin sevdiklerini alan bir hastalıktı ama bize çok uzaktı. Bize çok çok uzaktı. Hep başkalarının başına geliyordu, keşke gelmeseydi. Dünyadaki 7 milyar insanın içinde onları buluyordu, ne kötü. 7 milyar insanın içinde benim canım babamı buldu.

     

    3 ay önce en büyük hayalimin ne olduğunu sorsalar düşünmem gerekirdi, hemen bir şey söyleyemezdim. Geceleri dua ederken bile allahtan istediklerimi sıralamam bazen duadan daha uzun sürüyor-du. Artık en büyük hayalimi biliyorum. Artık beni gerçekten gülümseten tek şey bu hayalim: Her zamanki gibi işten çıkmış eve dönüyorum, içeri girdiğimde sevdiğim herkesin bizde toplandığını görüyorum. Yüzü on yıl yaşlanan annemin gözlerinin içi parlıyor, sanki sihirli bir değnek onu eski haline döndürmüş. Yaşının kaldıramayacağı olgunlukla boğuşan kardeşim bu kez bana "Abla ne yapacağız?" der gibi bakmıyor; evet evet gerçekten gülüyor. "O benim canım abim, ilk aşkım" diye diye babamı bebek gibi seven halamın göz halkaları kaybolmuş. Oğluyla her şeyini paylaştığı gibi tümörlerini de paylaşan babaannem ağlamasını yine engelleyemiyor ama bu kez mutluluktan. Evde bir bayram havası. Sonra babam ayağa kalkıyor. Gereğinden fazla bölünüp çoğalarak onun yürümesini bile engelleyen hücreleri vicdan mı yaptı ki? Sanki hiç dökülmemiş gibi sağlıklı ve gür duran kuzguni siyah saçlarıyla bana doğru yürüyor. Gözlerinin etrafındaki morluk gitmiş. Sonra ellerini avcumun içine alıyorum, ateş gibi olmasına neden olan kırmızı halkalar da gitmiş avuçlarının içinden. Dimdik, dağ gibi karşımda duruyor benim canım babam. "Geçti kızım." diyor. "Hepsi kabustu." diyor. Öyle bir sarılıyorum ki onun o hasta olmayan bedenine, nasıl olsa canı yanmaz, kemikleri acımaz... Annemle kardeşim de geliyor, hep beraber sarılıyoruz. Sonra, en çok özlediğim cümle geliyor babamdan: "Hadi bir kahve yap da içelim kızım." Canının bir şey çekmesini öyle özlemişim ki ona dünyanın en güzel kahvesini yapmak istiyorum.

     

    Sonra, gerçekler tokat atar gibi hayata döndürüyor beni. Biraz eksik, biraz buruk tek yanı gerçeğe dönüşüyor hayalimin; annem, ben ve kardeşim sarılıyoruz yine birbirimize mutluluktan değil çaresizlikten ağlayarak.

    Bu illet hastalık babamı elimden almadan bir gün önce bana bu satırları yazdırdı. Seni çok özledim baba. 47 gün geçti ama içim hala çok acıyor.

     

    17 aralık 2018 02:10

    23. ülkemizde kanserin birden patlayan Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ illerinde (ve Antalya Kumluca’da) neden patladığına dair 2011-2016 yılında sağlık bakanlığı tarafından detaylı bir araştırma yapılmış ve elde edilen sonuçlar kamuoyuna açıklanmamış. 2011 yılında Onur Hamzaoğlu : '' kan ve dışkıları bırakın, doğum yapıp çocuk emziren annelerin sütünde bile çinko, demir, alüminyum, kurşun, kadmiyum tespit ettik, tehlike büyük '' dediği için yerel idarecilerin suçlamasına maruz kalmış ve hakkında dava açılmış. 2016 yılında khk ile görevinden alınmış.Tutuklanmış. geçen ay da tahliye edilmiş. Ne denebilir ki ? (link: http://m.bianet.org/bianet/saglik/195967-ergene-ve-dilovasi-nda-yapilan-kanser-arastirmasi-sonuclari-neden-aciklanmiyor buyrun o araştırma) muhakkak bir göz gezdirin bu şehirlerden birinde yaşıyorum ve bulunduğum şehri terk etme isteği uyandırdı. Ailemde 2 kanser hastası var. (derin bir iç çekiş)

    22 temmuz 2018 22:16

    22. hayatta nerdeyse hiç bir şeyi ciddiye almam, hastalık,ölüm hariç.allah bu hastalıktan çeken herkese acil şifalar versin.

    29 ocak 2018 03:25