yeni
popüler
    sorular içinde ara
    yeni soru sor
    son sorular
    son cevaplar
    kategoriler
    • süslü
    • moda alışveriş
    • kuaför & güzellik merkezi
    • sağlık
    • spor
    • gönül işleri
    • aile arkadaş ilişkileri
    • cinsellik
    • eğitim & kariyer
    • seyahat
    • pet
    • sanat
    • bürokrasi
    • diğer
    girdi yaz
    medya ekle
    • linki kopyala
    • şikayet et
    • girdiler (12)
    • medya (1)

    12. covid başlamadan önce kıyafet almaz makyaj alırdım en son ne çıkmış hemen denemeliyim diye uçar giderdim mağazalara şimdi ise tam tersi bitince alıyorum son 2 senedir de koleksiyonumu küçülttüm Ama kıyafet alışverişlerini arttırdım. Sürekli kıyafet bakınıyorum. Bu durum Tester makyaj ürünlerin kalkmasıyla mı oldu zaten evdeyim bu kozmetikleri napıcam dememle mi oldu bilmiyorum

    6 temmuz 2021 10:31

    11. Öyle bir sektör ki on yıllardır var, hala en güzel allık, en güzel maskara, en mükemmel ruj bulmak derdindeyiz. Hala bulamadık, hala mükemmeli arıyoruz. 

    Görkem karman storysinden geliyorum, merak ediyorum hiç mi midesi bulanmıyor bazen sürekli olarak bu çok iyi allık, bu çok iyi eyeliner diye önerip önerip durmaktan. Allık işte gidersin kozmetik markete seçersin kullanırsın, hoşuna gider farklılık istersin yine alırsın, severek de kullanırsın ama bu kadar çok marka bu kadar çok renk bu kadar çok influencer ve sürekli öneri tavsiye bombardımanı. Sadece iç döktüm.

    30 mayıs 2019 14:46 30 mayıs 2019 15:12

    10. Kozmetik kadar kutusu da önemli sanırım.

    13 mayıs 2017 14:20


    9. Her gün artan kozmetik karşıtı eylemler var. Eylemciler devletlerin yeterli kontrolü yapmadığı yönünde tepki veriyorlar. Amerika kullanılacak zehirlerin kısıtlanmasına yönelik kontoller yapıyor. 16. yüzyılda isviçreli doktor ve kimyager paracelsus'un ifade ettiği "bunu zehir yapan dozdur." ifadesinin arkasından gidiyor olmalılar. Testlerin hayvanlar üzerinde yapılıyor olması da manidar. sanki insan ve hayvan fizyolojisi aynıymış gibi.

    10 haziran 2016 11:55

    8. şu an ahmet çakar'ın "manası yok bu kadar sıcağın" ifadesi eşliğinde kozmetiklerime doğru bakıyorum. ne ara? neden? nasıl?

    çok kozmetik manası yok. manası yok bu kadar kozmetiğin.

    https://pbs.twimg.com/media/CJorxLvWsAAOJHn.jpg

    14 aralık 2015 13:37

    7. Ruhunuza yapışır da neye uğradığınızı şaşışırsınız. Sömürür de sömürür paranız varsa hepsi çok güzeldir yoksa arkalarından ağıt yakılır. Artık aşmak lazım bu kozmetik aşkını. Makul seviyeye inmek lazım. Yaaa kozmetik, ben senden geçerim sen benden vazgeç...

    15 ağustos 2014 22:22 15 ağustos 2014 22:23

    6. cehalet mutluluktur diye bir cümle vardır hepiniz bilirsiniz. işte bu cümlenin vücut bulmuş halidir kozmetik, kozmetik sektörü. ne kadar cahilseniz o kadar mutlusunuzdur. cahilken bir lip balm, rimel ve pudrayla makyaj yapıp bununla mutlu olursunuz. ama kozmetiğin derinlerine girdikçe artık sizi değil 1 rimel, 10 tanesi dahi mutlu etmez; sürekli daha iyisi daha güzeli daha çok övülenini almak istersiniz. yüz gibi vücudumuzun en küçük bölümlerinden birinin en ufak ayrıntısına kadar her yeri için üretilmiş zilyonlarca farklı ürün ve renk seçeneğiyle boğulsanız da hepsine sahip olma hissiyle ölürsünüz. bu yüzden kozmetik, henüz bulaşmayan herkesin uzak durması gereken bir şeydir bence.

    üniversite bitene dek aldığım en pahalı ürün sanırım bourjois'nın healthy mix kapatıcısıydı ki onu da 20 liraya almıştım. kısaca öğrenciyken hiç kozmetiğe yatırım yapmadım, bir rimel bir göz kalemi bir pudra ve kapatıcı beni idare etti. ama ne zaman çalışmaya başladım, parayı harcayacak yer arayınca karşıma ilk kozmetik çıktı ve şimdi deli gibi alıyorum ve hiç memnun değilim bu durumdan. sürekli para yatırıyorum ve ne yazık ki sonu yok. yeni şeyler çıkmaya, piyasada sürekli ürün sirkülasyonu olmaya devam ediyor. kısaca kozmetik bizi tüketime zorluyor ve ben ve benim gibi iradesi az olan çoğu hemcinsim bu çarktan çıkamıyoruz.

    15 ağustos 2014 22:13


    5. ben kozmetiğin önemini ingiltere'de küçük bir odada öğrendim. bir tane masa, 3 dolap, bir televizyon, 1,5 kişilik yatak, ve çalışma masasının yanında yukarı itilen penceresi olan; zemini her türlü şarap kadehi görmüş kalan yerinde bir şişe çevirmecenin bile zor oynandığı minik bir oda.

    sanırım dışarda nalet ağustos londra havası var ve o günü anımsadım.

    insanların sorunları oluyor, sonra zaman geçiyor ve hayatını ilgilendiren daha ciddi sorunları oluyor öncekilere tebessüm ediyor; sonra tekrar zaman geçiyor ve sorunların aslında sorun olmadığını farkedip hepsini birden hayatının kalan bölümünde “get rid of” moduna geçiyor. bob dylan 60'lar içinde bu konuyu net olarak açıklamış.

    bu minik odada ben ve ev arkadaşım marko oturmuş şarap içerken, ev arkadaşlarımızdan üç kız içeri girerek bazı kremler ve kokular almak için covent garden'a gitmek istediklerini, kendilerine katılmamız gerektiğini söylediler. o zaman ingiltere'de belirli saatten sonra metro çalışmaz, otobüsler belirli bir saate kadar yoğun çalışır ve lanet taksiler durmazdı. özel taksileri afrikalı ingilizler kullanır ve çok sağlıklı olduğunu söyleyemezdik. biz şarap içerken odada o gün gündemimizde marko'nun hoşlandığı bir kıza nasıl yaklaşabileceği vardı. marko maymun iştahlı bir italyan ve beckham halt etmiş bir görünümde benim bugün içinde en iyi arkadaşımdır. kardeşinin olmaması işimize yaradı sanırım. biz evde 9 kız 6 erkek 5 yıla yakın bir süre kızlarda küçük bir değişiklik ile erkeklerde hiç değişmeden çok güzel yaşadık. sanırım kendi aramızda çok az (çok azdan da az) bedensel iletişimimizin olmasının bunda büyük etkisi oldu.

    ben marko'ya o gün julie(isimleri değiştiriyorum bu arada, marko hariç) vasıtasıyla tanışabileceğimizi ve ona örgü örmeyi öğreteceğimi sonrasının çok rahat geleceğini anlatıyordum. örgü örmeyi yaz aylarında sultanhamam ve kapalıçarşı'da çalışırken öğrendim, erkekler kozmetik gibi örgü örmeninde etkilerini bilmezler. * erkekler, bir kadın bir erkeğe börek veya dolma falan yaptığında ona ne kadar özendiğini ve önem verdiğini fark edebilseler örgü ile hazırlanmış bir hırkanın etkisi üzerinde düşünmeye bile gerek görmezlerdi.

    biz o gün leicester square civarında onlara eşlik ederken, mağazalarda çok güzel kızlar görmüştük. internetin çok yaygın olmadığı yıllar. sonra o insanların kokular üzerinde konuşmalarını ve önemsemelerini farkettik. biz resmen anti sosyal bir vaziyette ortalıkta dolaşıyorduk. sonra kokular hakkında bilgi sahibi olmaya başladık. bir gün sonra kampüse elimizde birkaç parfümle gittik. marko’nun hoşlandığı kız orjinal polonyalı ama ingiltere’de doğmuştu. hayatı ders falandı, ne her hangi bir aktivitede görmek mümkün ne de ders aralarında. zaten dersler genelde blok oluyor ve sadece ögle yemeğinde ağaçların altına oluşturulmuş yuvarlak oturma yerlerinde ders çalışırken görebiliyorduk. marko ile ben hararetli bir şekilde kokular üzerinde tartışmaya başlamış, bize baktığı anda yanına gitmiş, ablama hediye edeceğimizden bahsetmiş yardım istemiştik. bir saate yakın bir sohbetten sonra onun beğendiğinin ablamın yaşına uygun olmadığına karar vermiş ve çok kabul etmek istemese de kendisine hediye ederek yanına oturmuştuk. işe yaramıştı.

    sonraki günlerde niko’yu (niko bizim evde olan fransız bir arkadaşımız) otobüs duraklarında kızlarla tanışmak için kullandık. sevimli niko hem çok güzel tanışmayı beceriyor, hem güven vererek partilerin yerini öğreniyordu. sonra 2500 sterline bir minibus aldık ve yurt çapında yaptık. elimizden geldiğince evde bulunan kız arkadaşlarımızı gezilerimize almamaya çalışıyorduk zira repliklerimizi bozuyorlardı. okulda bir numaralı grup olmuştuk, herkes bize cins cins bakıyordu günümüzün her boş anını kokulardan konuşarak geçiriyorduk. bu bizi ayrıcalıklı kılmıştı. sonra tabii olarak sadece kokular yetmemeye başladı. avrupa, amerika ve rusya’da benim öğrendiğim çok önemli bir unsur var. kızların seni tavlamasını istiyorsan; sinema hakkında bilgin olsun, kokular hakkında bilgin olsun, kozmetik hakkında bilgin olsun, sakin ol saf görün, burçlara inan zira aynı burcu taşıyan insanların davranışları aynı oluyor ve pek tabii 60-70-80’lerin klasiklerine hakim ol.

    kozmetikle yol her zaman güzel gitti demek mümkün değil tabii; alianz arena’nın yumuşak dokulu dış cephesinde, alianz renk değiştirirken zıplamak mümkün mü düşüncesiyle gittiğimizde, yeni tanıştığım hollandalı bir kızın çarpma sonucunda oluşmuş kaş üstü ve alın bölgesi morluğuna sürmek istediğim bir krem sonucu tatlı bir şamar sonucu daha dikkatli olmam gerektiğini fark ettim. neyse ki bu durumu da farklı bir mizansen olarak kullandım. açık olarak bu orada işe yarabilecekken iki tane problem çıkmıştı; birincisi ben bunu bir amerikan film sahnesinde görmüştüm ve yer amerika idi ama bizim bulunduğumuz yer soğuk almanya ve birimiz türk diğeri hollandalı. ikincisi hollandalı arkadaşımın eczacı olduğunu bilmiyor, ayrıca o kremin içinde birçok toksit madde bulunduğundan bihaberdim. hmmm ayrıca arkadaşım bir activist çıkmıştı. hemde her türlü durumda cfr.org tarafından bolca kullanılan greenpeace’in sağlam destekçisi. sonra onun sayesinde

    annie lonard ile tanıştım. annie kozmetiğe ciddi anlamda karşı olan bir hanımefendi. amerikalı kendisi ve en önemli tespitlerinden bir tanesi kadınların her gün onlarca kanser yapıcı madde taşıya ürün kullanmalarına ragmen erkeklerin sadece üç veya dört tane kullanıyor olması.

    biz bir yıl evde çocuklar ile beraber ingiliz edebiyatçımız jane’in etkisiyle tam bir etki değil de baskı diyebiliriz; benim doğum günümü kutlamak için avusturalya’ya gitmiştik. neredeyse süren bir haftalık yolculuk sonrası gittiğimiz havayolu şirketi lufthansa’nın hostesleri ve onların dönüşünde yeni gelen arkadaşları ile yine kozmetiğin anahtarı olduğu on gün yaşamıştık. hatta döndüğümüzde jane bizimle uzun sure konuşmamıştı. zira ablası bizi karşılamasına ragmen, ablasını ekerek bizim gibi gurbet elde olan lufthansa çalışanlarına kokular, kremler, ayakkabılar, çantalar hakkındaki tecrübelerimizi aktarmak için ulaşmamız sadece bir günümüzü almıştı.

    Hem zaten avrupa’da en güzel kadınlara kozmetik merkezlerinde ulaşmak mümkün. Hemen hepsinde ilk tanışma bir ruj reyonunun önünde sağlanabilir. Benzin veya kurşun içermeyen maddelerin bilincinde olup, uyarı tabeleası modunda konuya girmenin işe yaramadığı ortama ben hiç şahit olmadım mesela. Sonra fiyat skalası önemli, orada tavsiye ederken avon ama sen hediye alırken Chanel olmalı gibi…neden? O ortamda sen bir ilişkiye başlamak istemiyor ve sadece ilişkinin sana başlamasını istiyorsan inan bana bunu tercih etmelisin.

    artık yıllardır ilgilenmiyorum; insan, zamanla birilerine bir daha ses veya dokunuşla ulaşamayacağını anladığında, canlılığını korumak için yaşamın sürdürülebilirliğinin önemini daha iyi kavrıyor. O zaman kozmetik de birilerine ulaşmak için değil, daha sağlıklı yaşamak ve kendini iyi hissetmek şeklinde yeniden konumlandırıyor kendini.

    arada marko ile konuşuyoruz; ingiltere’de toplanıp son bir defa avusturalya’ya eski grup first class uçuş yapalım ve lufthansa veya british airways’in hosteslerine elimizde kremler, örgü şişleri takılalım diyoruz ama bakalım tina’yı ikna edebilirsek.

    şu ara yine elimde şişler var, aslında bu bayramda aldım. ama annemin komşusu hünkar teyze nako’nun bir tiftik yününden kazak istediği için. unutmadan zaman bana şunu öğretti; kızlar en çok berelerden hoşlanıyor. facebook yaygınlaşmaya başlayınca, yıllar önce yapmış olduğum, benim unutmama ragmen onların kadrajına girmiş ve facebook sayfalarında ölümsüzleştirilmiş birçok berenin fotoğrafını, arkadaşlarımın sayfalarında görebiliyorum.

    sonuçta şunu anlamak lazım, mutfak, yatak odası, otuma odası, çalışma odası ve banyodan müteşekkil dünyada kozmetiksiz olmuyor.

    not: uyarıya istinaden, biliyorum pek uygun bir bitiş olmadığını ama kozmetikle anıları buraya yazmak demek, birkaç cilt eklemek anlamına geliyor. (ybkz: swh)

    16 ekim 2013 00:16

    4. en çok renkli ürünlerinin kullanıldığı ürün grubu. Türkiye'de de ciddi alıcısı bulunan ürünler, fiyatlarına göre değil, cilt tipine göre seçilmelidir.

    10 eylül 2013 00:06

    3. üretilen kozmetik malzemelerin de ilaçların da özü doğadan elde ediliyor, insan bedenine zarar veren maddelerin bu ürünlere eklenmesinin bir tek nedeni var; bozulmamaları raf ömürlerinin uzaması.

    adam binlerce hadi abartayım milyonlarca ürettiği ürünü bir haftada satabilir mi satsa da yerine yenilerinin dağıtımını yaptırabilir mi "ışınlanma" teknolojisiyle tanışmadığımız müddetçe mümkün değil bu. eh stoktaki veya dağıtımını yaptığı mağazadaki rafta ürün satılana kadar bozulmasın diye basıyo kimyasalı basıyo kimyasalı!

    az üretim yapan organik ürün satan küçük firmalar da güven vermiyor, nerede hangi şartlarda yapılıyo ki bunlar deyip vazgeçiyosun almaktan.

    dünya ekonomisinde çok ciddi oranda etkisi olan kadınları tam kalbinden vuran ceplerindeki parayı gözlerinin içine baka baka abartılı vaatlerle alan dev bir sektördür kozmetik.

    hay bin kunduz ki ben "şampiyon" kıvamındaki kurbanlardan biriyim. seviyorum n'apıym!

    2 eylül 2013 19:26