yeni
popüler
    sorular içinde ara
    yeni soru sor
    son sorular
    son cevaplar
    kategoriler
    • süslü
    • moda alışveriş
    • kuaför & güzellik merkezi
    • sağlık
    • spor
    • gönül işleri
    • aile arkadaş ilişkileri
    • cinsellik
    • eğitim & kariyer
    • seyahat
    • pet
    • sanat
    • bürokrasi
    • diğer
    girdi yaz
    medya ekle
    • linki kopyala
    • şikayet et
    • girdiler (1)
    • medya (0)

    1. Dün alıp bitirdiğim, Orhan Pamuk kitabıdır. Öncelikle şunu söyleyeyim, Orhan Pamuk okuyucusu değilim. İlk Orhan Pamuk deneyimim Masumiyet Müzesi ile oldu. Ve uzun cümleleri, ayrıntıcılığı, akıp gitmeyen dili ile zar zor bitirebilmiştim kitabı. Ondan sonra da hiç Orhan Pamuk okumadım, yani eğer bu yazarın sadık okuyucuysanız büyük bir beklentiniz varsa benim yorumumla farklılık göstermesi çok muhtemel.

    Hiçbir beklentiye girmeden, hiçbir yorum almadan aldığım bir kitaptı, ve çok severek bir çırpıda okudum. Dili akıcı, olaylar sürükleyiciydi, cümlelerin başı sonu daha bir belli. "Kırmızı Saçlı Kadın" ismi bende bir aşk hikayesi izlenimi uyandırsa da, bu bir aşk hikayesi değil bence .Kral Oidipus ve Rüstem ile Sührab'ın birbirlerinden uzak coğrafyalarda, farklı kültürlerine rağmen aynı kaderi yaşıyor olması; kitapta anlatılan hikayenin üzerinde bu iki hikayenin tesirinin büyüklüğü gelip geçen zaman, değişen kültürlere rağmen baba-oğul ilişkisinin hiç değişmediğini gösteriyor. Bunu o kadar özenle, ilmek ilmek işlemiş ki Orhan Pamuk etkilenmemek elde değil. Okurken gerçekten çok şaşırdığım bir kitap oldu. Askı da kalan yanları var tabii, ama spoiler vermeden değinmem mümkün değil tabii :)

    ---spoiler---

    Kitapta Cem'i, Mahmut Usta'yı o kuyuda yalnız bırakmasından dolayı pek sevmedim başlarda. Ama sonra pişmanlığı; Rüstem ile Sührab'ın Kral Oidipus'un üzerine giderek bir nevi kendine cezalandırmaya çalışmasını gördükçe sevmeye başladığımı düşündüm. Belki de, oğlu Enver'le karşılaştığı anda elinin tabancasına gitmesinin nedeni bu efsanelerle bu denli içli dışlı olmasıdır. Ama bu nokta da zavallı Cem diyemiyorum, o kuyuda Mahmut Usta'yı bırakmasaydı belki de bu kadar kafasında yer etmeyecekti bu hikayeler. Ve o son anda, oğluna karşı tabancasını kullanmaya kalkışması Cem'i gözümde düşürdü yine. Aynı korkak, bencil Cem. Korku ve bencillik öyle bir şey ki oğlun bile olsa karşındaki gözünü kör ediyor. Nitekim, Cem de gözünden vurularak öldü. Her ne kadar Rüstem ile Sührab'da ölen oğul ise de; Cem ile Enver'in hikayesinde ölenin baba yani Cem olmasına rağmen bu hikayenin Rüstem'i Cem'di bence.

    Kırmızı saçlı kadını da sevmedim, ben bu hikayede bir tek Enver'i ve Mahmut Usta'yı sevdim sanırım. İkisi de Cem'in korkaklığının ve bencilliğinin hatırasını hayatlarında kötü bir şekilde taşıyacaklar. Baba ve oğlun birbirlerini öldürmeye girişmelerine rağmen, Cem'in yazarlık isteğinin oğlunun bu kitabı yazmasıyla tıpkı onun istediği gibi Kırmızı Saçlı Kadın'ı anlatması güzeldi.

    ---spoiler---

    13 şubat 2016 16:30