yeni
popüler
    sorular içinde ara
    yeni soru sor
    son sorular
    son cevaplar
    kategoriler
    • süslü
    • moda alışveriş
    • kuaför & güzellik merkezi
    • sağlık
    • spor
    • gönül işleri
    • aile arkadaş ilişkileri
    • cinsellik
    • eğitim & kariyer
    • seyahat
    • pet
    • sanat
    • bürokrasi
    • diğer
    girdi yaz
    medya ekle
    • linki kopyala
    • şikayet et
    • girdiler (17)
    • medya (13)

    17. taze bitirdim geldim, boğazımda kocaman bir yumru ile bu entryi yazıyorum.

    ben de bu diziye çok övülen final bölümü sebebiyle başladım. öyle ki normalde izlediği diziyle ilgili internetten sürekli bir şeye bakan ben spoiler görmeyeyim diye oyuncuların isimlerine bile bakmadım.

    diziyi anlamam biraz zaman aldı. ilk sezonun 6-7. bölümünden sonra falan karakterlerle bağ kurmaya başladım. ilk bölümlerde diziyi de tam anlayamadım yani bu ne şimdi diyerek izliyordum. dizi konusu itibariyle depresif gibi gelebilir ama bence değil. hatta 13 sezon grey's anatomy izlemiş biri olarak söyleyebilirim ki yeminle grey's daha depresif ve iç karartıcı.

    six feet under ise tamamen hayat. evet, senin benim hayatım, bizim kaygılarımız, bizim arayışlarımız, bizim kayboluşlarımız. ben zaten fantastik türde dizi film sevmiyorum, çok fazla bağ kuramayacağım komedileri de öyle çok aramıyorum. böyle hayatın içinden olan dizileri çok seviyorum.

    şimdi gelelim azıcık dizi yorumuna. buradan sonrası bol miktarda spoiler içerir.

    -spoiler-

    ruth, dizi boyunca en çok sana üzüldüm. o kadar ama o kadar gerçeksin ki. gençliğini yaşayamadan hamile kalmış bir karakter, öncesinde seks deneyimi de olmamış, ilk seks yapışında hamile kalmış ve evlenmiş. final bölümünde brenda'ya "annelik yalnızlıktır, ben 3 kere yalnız kaldım" der. dizi boyunca hep ruth'un arayışına şahit oluruz, bulduğu ilk sevgi kırıntısına tutunur, ani kararlar verir ve ne zaman kendisi için bir şey yapmaya kalksa bu onun için iyi bitmez. telefonunu kapatıp kampa gittiği gün maalesef nate'i kaybeder, oğlunun son anlarında yanında olamaz. yine finalde ya da bir önceki bölümde claire ona "george'un yanına taşınmak senin istediğin bir şey mi" diye sorduğunda "ben istediğim hiçbir şeye kavuşamayacağımı biliyorum." der. ah ruth, en azından denedin, hem de defalarca :( ayrıca 2025'te ölüyordun, toprağın bol olsun.

    nate karakteri benim için ailenin haylaz, serseri çocuğu. hani çocukken hayran hayran baktığımız ailenin yakışıklı havalı abisi. dizinin yayınlandığı yıllarda çocuk olduğumu varsayarsak benim için tam olarak böyle bir konumda olurdu. nate ben seni çok sevdim. en çok hayatı kabul edişini. babanın cenazesine diye gelip aile işini çok istemesen de devralman, ailene karşı sorumluluklarını yerine getirmen, her şeye rağmen lisa'yı sevmeye çalışman, çocuğuna karşı iyi bir baba olman, insanların içlerini okuyabilmen, ölü yakınlarına davranışların, ölülerin isteklerine duyduğun saygı. lisa'yı toprağa gömdüğün sahnede ciğerimi bırakmıştım. bence nate tam bir main characterdi, hani dizide de öldüğünü düşündüğümüz bir bölümde aslında ölmediğini görmüştük ya, aynı şeyi yine bekledim, özellikle finalin son 10 dakikasında bir şey çıkar mı bununla ilgili dedim ama yok. halbuki sen tam ölüp ölüp dirilen o havalı çocuk olmalıydın :(

    nate ve brenda ilişkisi hakkında da pek bir yorumum yok. ben brenda'yı sevemedim. nate ile ilk evlilik süreçlerinde nate'i çatır çutur aldattı. nate de onu aldattı tamam ama brenda bunu çok rahat bir şekilde yaptı her defasında, bilmiyorum ne kadar istesem de brenda ile bir bağ kuramadım. çok toksik bir çiftti zaten ne kadar çabalasalar da mutlu bir evlilikleri olmazdı.

    lisa ve maggie ayrı ayrı sinsi karakterlerdi. lisa, sevgi ihtiyacını anlıyorum ama olmayacak bir şeyin peşinden çok gittin. sonunda üzüleceğin belliydi ama sen de masum değilmişsin.

    david, ailenin sorumluluk sahibi aklı başında olan tek çocuğu. herkesi ve her şeyi idare etmeye çalışırken kendi içinde verdiği savaştan kimselere bahsedemedi hiçbir zaman. keith ile bir toksik ilişkileri olsa da özellikle evlat edinme süreçlerinde birbirlerini idare etmeleri, o çocuklarla bağ kurmaları çok çok güzeldi. temiz geldin temiz gittin david.

    claire hakkında pek bir yorumum yok ama onun da gelişimini izlemek güzeldi. son sahnede o korkuyla gidişi, 5 sezon boyunca hatalarıyla doğrularıyla gelişimini izlemek keyifliydi.

    rico, senin de bazı hataların oldu ama sen de çok gerçek bir karakterdin. bir bakıma ailedensin ama olamıyorsun. o şirketin vazgeçilmez elemanısın ama istediklerini yaptıramıyorsun. seni çok iyi anlıyorum. 

    gelelim final bölümüne...

    şimdi benim beklentim çok çok yüksekti. yani grey's anatomy 5. sezon finali gibi bir şey bekliyordum. böyle birine bir şey olacak, bir yerden nate çıkacak diye. ama olmadı. pek bir şey hissedemedim, dedim çok abartılıyordu yani bu muydu, acaba bende bir sorun var. ama şimdi yavaş yavaş sindiriyorum. dizide zaten abartılı olan bir şey yoktu ki? dizinin ana teması biten hayatlardı zaten. doğumlar, ölümler, aldatmalar, yas süreci, arayışlar, kayboluşlar. final bölümünün son 10 dakikası da bunu gösteriyor işte. hayat bir şekilde devam ediyor, doğum günleri kutlanıyor, evlilikler oluyor, ölümler oluyor. en basit haliyle hepimiz yaşıyoruz ve ölüyoruz. bu açıdan bakınca evet, o boğazımdaki yumruyu daha da net hissediyorum. kafamda bir yerlerde hala breathe me çalıyor. 

     

    -spoiler sonu-

    diziye kendinizi kaptırırsanız ve bir bağ kurarsanız kendinizden bir şeyler bulacağınıza çok çok eminim. ben şu an mental olarak fisher house'tayım. bir süre daha orada kalacakmışım gibi hissediyorum,

    çünkü her şey çok gerçekti. iyi ol, yaşa, her anın tadını çıkar ve kaybetmekten korkma. entryimi de nate'imin son repliği ile bitirmek istiyorum "you can't take a picture of this. it's already gone" 

    elveda canım dizim.

    17 ocak 02:22

    16. diziyi bitirmek üzereyim ve hakkında şunları söyleyebilirim: çok, çok kaliteli bir dizi. insanı olgunlaştıran, düşündüren bir dizi. çok hüzünlü

    dizi hakkında en çok sinirlendiğim şey ile alakalı biraz yakınmak için yazıyorum bu girdiyi aslında. çünkü daha fazla içimde tutamayacağım

    !! spoiler !!

    Brenda'yı da çok seviyorum, Nate'i de. Ancak lisa, sen ne sinir bozucu, ne bencil bir karakterdin ya. iğrenç bir insandın, öldüğünde bir gram üzüntü duymadım, sadece Nate için üzüldüm. Bir erkekle beraber olup kazara hamile kalmak, sonra onu erkeğe söylemeden bebeği doğurma kararı almak?? inanılmaz bir bencillik. nate'den gizli bu bebeği doğurma kararı almıştın madem, neden onun olduğu şehre taşındın? bence iş için değil çünkü hamileydin. bir şekilde öğreneceğini biliyordun. her şeyi geçtim, bir bebeği babasız büyütme kararı almak ne demek? bebeğin gelişiminde babanın önemi yok mu? bunu da geçtim, nate ile evlenmek zorunda kalıyorsunuz, bu bebeği sen kendi kararınla doğurdun ancak nate'in sana aşkından ölüp bitmesini bekliyorsun? sen bir kenarda senelerdir platoniktin ancak o seni sevmek zorunda mıydı? kendini zorla kabul ettiriyorsun? bunu da geçtim, her şey iyileşmeye başlamışken nate'i ve minicik bebeği yalnız bırakıp kendini öldürme kararı alıyorsun? bir bebek annesiz büyüyecek senin yüzünden. nate'in de psikolojisini çok etkiledin.

    her neyse, lisa'nın olduğu her sahnede sıkıntıdan bayılacak gibi oluyordum açıkçası.

    güncelleme: nate, nefretim oldun resmen. son 6-7 bölüme kadar nate'e bayılıyordum ama sonra o kadar berbat şeyler yaptı ki nefret ediyorum ondan. brenda'yı hala çok seviyorum canım brenda.

    lisa'dan hala nefret ediyorum. intihar etmemiş olma ihtimali var ancak yine de her şeyin suçlusunun o olduğunu düşünüyorum. istenmemiş bir bebeği doğurup birini evlenmeye bu şekilde ikna etmek kadar bencil bir şey yok.

    !!Spoiler!!

    hayatımda ilk defa bi karakter hakkında bu kadar uzun yazdım ancak sinirden bayılacaktım yazmasaydım, neyse. çok güzel dizidir izleyiniz.

    11 ağustos 2022 02:42 15 ağustos 2022 06:54

    15. başlığı görünce aklıma dizi değil de şarkı geldi. the weekend ve billie'nin şarkıları(gizlinot: iki şarkı birbirinden farklı )

    23 kasım 2019 01:25


    14. 4 ay önce 2. Tekrarımı yapmıştım. Bu dizi ihtiyaç gibi bir şey. Başlığını görünce dahi hafiften gözlerim doluyor, kalbimde tanıdık bir his oluşuyor. Tüm değişimler gözümün önünde. Son zamanlarda aklıma gelip duruyordu. 3. tekrara biraz daha zaman var. Çok ama çok özel bir dizi. Yıllar önce anlatanların abarttığını düşünürdüm, şu an izlemeyen arkadaşlarım abarttığımı düşünüyor. İzleyene kadar beni anlamayacaklarını biliyorum. Zamanınız varsa, izleyin. Son 20 dakikası için bile izleyin.

    22 kasım 2019 23:28

    13. Yıllar sonra yeniden başlayacağım. Hem karakterleri hem hikayeyi hem de müziklerini (gizlinot: Belki de en çok müziklerini ) çok çok özledim.

    22 kasım 2019 17:22 22 kasım 2019 18:11

    12. Hakkettiği kadar değer görmeyen gelmiş geçmiş en iyi dizilerden biri. Herkesin kendinden bir parça bulabileceği, insanın içine işleyen bir yapım. Atmosferi o kadar farklı ki beni aynı anda mutlu ve depresif bir ruh haline sokmayı başarıyor. 

    En sevdiğim repliklerinden biri de şu:

    ‘’Demek istediğim, yalnızca bir hayatın var. Tanrı yok, kurallar yok, değer yargıları yok; kendi yarattıkların hariç. Ve bir kere bittiyse, bitti işte. Sonsuza dek rüyasız uyku. Öyleyse, hala buradayken neden mutlu olmuyorsun? Gerçekten, neden?”

    27 ağustos 2019 17:06

    11. Bu başlığı ne zaman görsem içimden the weeknd-six feet under'ı mırıldanmaya başlıyorum:d

    6 aralık 2017 23:09


    10. bir bölüm vardı, nate'in uzatmalı sevgilisinin babası ölüyordu. cenazeden sonra deniz kenarında oturup konuşuyorlardı. kadın babasının ölümünü yükselip alçalan dalgalara benzetmişti. her bir dalgayla babası ölüme daha çok yaklaşıyordu. izlediğimde daha reşit bile değildim ve ölümü dalgalara benzetmesi o kadar hoş gelmişti ki bana. hiçbir zaman son sezonuna kadar izleyemedim, izler miyim onu da bilmiyorum ama aklımda hep bu şekilde kalacağı bir gerçek.

    23 ekim 2017 00:54

    9. Bu dizi hakkında ne söylense ne yorum yapılsa az kalır gibi geliyor. Okuduğum en güzel roman, dinlediğim en güzel müzik, izlediğim en güzel şeydir six feet under. Benim nazarımda bir dizi değil hayatın ta kendisidir. Nathaniel fisher şöyle der: "bu dünyada iki tür insan vardır. Biri sen diğeri de senin dışındaki herkes."

    18 ağustos 2016 20:33

    8. hayata ve ölüme bakış açınızı değiştirebilecek,farkındalıklarınızı arttırabilecek bir dizi.Dizi dediğime bakmayın her bölüm film tadında.

    evet çok ağır ilerleyen ,özellikle ilk bölümlerde tüm karekterleri henüz tanımamışken zorla izlenir fakat o karekterler, siz nasıl olduğunu anlamadan hayatınızda öyle bir yer eder ki hem merak eder hem bitmesin diye izlemek istemezsiniz.

    bir çok yerde okuyabileceğiniz gibi öyle bir finali var ki defalarca izleseniz etkisinden kurtulamazsanız.izlememiş yeni başlayacak olmayı çok isterdim.

    3 temmuz 2016 23:15