17. taze bitirdim geldim, boğazımda kocaman bir yumru ile bu entryi yazıyorum.
ben de bu diziye çok övülen final bölümü sebebiyle başladım. öyle ki normalde izlediği diziyle ilgili internetten sürekli bir şeye bakan ben spoiler görmeyeyim diye oyuncuların isimlerine bile bakmadım.
diziyi anlamam biraz zaman aldı. ilk sezonun 6-7. bölümünden sonra falan karakterlerle bağ kurmaya başladım. ilk bölümlerde diziyi de tam anlayamadım yani bu ne şimdi diyerek izliyordum. dizi konusu itibariyle depresif gibi gelebilir ama bence değil. hatta 13 sezon grey's anatomy izlemiş biri olarak söyleyebilirim ki yeminle grey's daha depresif ve iç karartıcı.
six feet under ise tamamen hayat. evet, senin benim hayatım, bizim kaygılarımız, bizim arayışlarımız, bizim kayboluşlarımız. ben zaten fantastik türde dizi film sevmiyorum, çok fazla bağ kuramayacağım komedileri de öyle çok aramıyorum. böyle hayatın içinden olan dizileri çok seviyorum.
şimdi gelelim azıcık dizi yorumuna. buradan sonrası bol miktarda spoiler içerir.
-spoiler-
ruth, dizi boyunca en çok sana üzüldüm. o kadar ama o kadar gerçeksin ki. gençliğini yaşayamadan hamile kalmış bir karakter, öncesinde seks deneyimi de olmamış, ilk seks yapışında hamile kalmış ve evlenmiş. final bölümünde brenda'ya "annelik yalnızlıktır, ben 3 kere yalnız kaldım" der. dizi boyunca hep ruth'un arayışına şahit oluruz, bulduğu ilk sevgi kırıntısına tutunur, ani kararlar verir ve ne zaman kendisi için bir şey yapmaya kalksa bu onun için iyi bitmez. telefonunu kapatıp kampa gittiği gün maalesef nate'i kaybeder, oğlunun son anlarında yanında olamaz. yine finalde ya da bir önceki bölümde claire ona "george'un yanına taşınmak senin istediğin bir şey mi" diye sorduğunda "ben istediğim hiçbir şeye kavuşamayacağımı biliyorum." der. ah ruth, en azından denedin, hem de defalarca :( ayrıca 2025'te ölüyordun, toprağın bol olsun.
nate karakteri benim için ailenin haylaz, serseri çocuğu. hani çocukken hayran hayran baktığımız ailenin yakışıklı havalı abisi. dizinin yayınlandığı yıllarda çocuk olduğumu varsayarsak benim için tam olarak böyle bir konumda olurdu. nate ben seni çok sevdim. en çok hayatı kabul edişini. babanın cenazesine diye gelip aile işini çok istemesen de devralman, ailene karşı sorumluluklarını yerine getirmen, her şeye rağmen lisa'yı sevmeye çalışman, çocuğuna karşı iyi bir baba olman, insanların içlerini okuyabilmen, ölü yakınlarına davranışların, ölülerin isteklerine duyduğun saygı. lisa'yı toprağa gömdüğün sahnede ciğerimi bırakmıştım. bence nate tam bir main characterdi, hani dizide de öldüğünü düşündüğümüz bir bölümde aslında ölmediğini görmüştük ya, aynı şeyi yine bekledim, özellikle finalin son 10 dakikasında bir şey çıkar mı bununla ilgili dedim ama yok. halbuki sen tam ölüp ölüp dirilen o havalı çocuk olmalıydın :(
nate ve brenda ilişkisi hakkında da pek bir yorumum yok. ben brenda'yı sevemedim. nate ile ilk evlilik süreçlerinde nate'i çatır çutur aldattı. nate de onu aldattı tamam ama brenda bunu çok rahat bir şekilde yaptı her defasında, bilmiyorum ne kadar istesem de brenda ile bir bağ kuramadım. çok toksik bir çiftti zaten ne kadar çabalasalar da mutlu bir evlilikleri olmazdı.
lisa ve maggie ayrı ayrı sinsi karakterlerdi. lisa, sevgi ihtiyacını anlıyorum ama olmayacak bir şeyin peşinden çok gittin. sonunda üzüleceğin belliydi ama sen de masum değilmişsin.
david, ailenin sorumluluk sahibi aklı başında olan tek çocuğu. herkesi ve her şeyi idare etmeye çalışırken kendi içinde verdiği savaştan kimselere bahsedemedi hiçbir zaman. keith ile bir toksik ilişkileri olsa da özellikle evlat edinme süreçlerinde birbirlerini idare etmeleri, o çocuklarla bağ kurmaları çok çok güzeldi. temiz geldin temiz gittin david.
claire hakkında pek bir yorumum yok ama onun da gelişimini izlemek güzeldi. son sahnede o korkuyla gidişi, 5 sezon boyunca hatalarıyla doğrularıyla gelişimini izlemek keyifliydi.
rico, senin de bazı hataların oldu ama sen de çok gerçek bir karakterdin. bir bakıma ailedensin ama olamıyorsun. o şirketin vazgeçilmez elemanısın ama istediklerini yaptıramıyorsun. seni çok iyi anlıyorum.
gelelim final bölümüne...
şimdi benim beklentim çok çok yüksekti. yani grey's anatomy 5. sezon finali gibi bir şey bekliyordum. böyle birine bir şey olacak, bir yerden nate çıkacak diye. ama olmadı. pek bir şey hissedemedim, dedim çok abartılıyordu yani bu muydu, acaba bende bir sorun var. ama şimdi yavaş yavaş sindiriyorum. dizide zaten abartılı olan bir şey yoktu ki? dizinin ana teması biten hayatlardı zaten. doğumlar, ölümler, aldatmalar, yas süreci, arayışlar, kayboluşlar. final bölümünün son 10 dakikası da bunu gösteriyor işte. hayat bir şekilde devam ediyor, doğum günleri kutlanıyor, evlilikler oluyor, ölümler oluyor. en basit haliyle hepimiz yaşıyoruz ve ölüyoruz. bu açıdan bakınca evet, o boğazımdaki yumruyu daha da net hissediyorum. kafamda bir yerlerde hala breathe me çalıyor.
-spoiler sonu-
diziye kendinizi kaptırırsanız ve bir bağ kurarsanız kendinizden bir şeyler bulacağınıza çok çok eminim. ben şu an mental olarak fisher house'tayım. bir süre daha orada kalacakmışım gibi hissediyorum,
çünkü her şey çok gerçekti. iyi ol, yaşa, her anın tadını çıkar ve kaybetmekten korkma. entryimi de nate'imin son repliği ile bitirmek istiyorum "you can't take a picture of this. it's already gone"
elveda canım dizim.