2. sıradan bir okurum, edebiyatla ilgili bir eğitimim yok, o nedenle herhangi bir kitapla ilgili yorum yapmaya çekinirim, haddim olmadığını düşünürüm ama bu kitabı bitireli iki gün olduğu halde kafamdakileri susturamıyorum. sayfalarını kapatıp da beynimdeki raflardan birine yerleştiremiyorum bir türlü. sanki canlıymış da, sahiciymiş de benimle konuşuyormuş, kendisini bana unutturmamaya çalışıyormuş gibi. inanılmaz, gerçekten inanılmaz bir kitap ve ben bu kitabı bu kadar geç okuduğum için kendime mi kızayım yoksa türk edebiyatında böyle bir kitap varken bu kadar az tanınmasına mı bilemedim.
cehaletin ne kadar kara bir şey olduğuna şaşırıyorsunuz okurken, insanlara yaptırdıklarına, yarattığı mağduriyetlere... karakterlerin hepsine ayrı ayrı üzülüyorsunuz, zaman zaman acıyorsunuz, bazen içiniz parçalanıyor, bazen de çok kızıyorsunuz. bilinmeyen her şeyi doğaüstü güçlere bağlama, ufacık bir gelişme gösteren, kendisine ilgi alanı yaratan çocuğun hemen önünün kesilmesi ve dirmit var bu kitapta. nefes nefese bir roman, bir çırpıda okumak isterken beş sayfa ilerleyebiliyorsunuz ama o beş sayfa sanki maraton koşmuşçasına yoruyor insanı.
türk edebiyatında okurken hayran olduğum, "ben şu an gerçekten böyle bir şeyi okuyor muyum?" diye şaşırdığım dört eser vardı, bu kitap da onların yanına koşarak yerleşti diyebilirim. diğerleri de saatleri ayarlama enstitüsü, kara kitap, ince memed ve puslu kıtalar atlası idi. bu kitap üstüne biraz feminizm de ekliyor bence diğerlerinden farklı olarak ve çok da iyi yapıyor. ne olursa olsun insan içinde doğduğu kültürün, üstünde yaşadığı toprakların anlatıldığı eserlerden daha çok etkileniyor sanırım.