38. almış olduğunuz şeyleri "un-buy" (gizlinot: türkçeleştiremedim bunu) yapamadığınızda hapı yuttuğunuz durum.
bu bağımlılığa sahip olanların elbet bir an durup "keşke bunları almasaydım, bunlara da ihtiyacım yok, bu da düşündüğüm kadar güzel değilmiş, bütün bunları geri götürüp paramı geri alabilsem keşke" dediğine eminim. ben de onlardan biri oldum, hem de defalarca. dolabımda etiketi üstünde ama tamamen unuttuğum ürün bulduğumda mesela. ya da artık eşyalarım devasa dolabıma sığmayıp kapımın arkasında veya çalışma masamda birikmeye başladığında. oda arkadaşım eşyalarının yarısını valizlere koyup aracının bagajında taşıyor mesela. bir başka arkadaşım annesinin, babasının ve kuzenlerinin evinde olmak üzere 3 odaya ve dolaba anca sığabiliyor. hepimiz farklı boyutlarda ve seviyelerde alışveriş bağımlısıyız. bu ülkede bir şey almadan geçen süre uzunluğunun git gide elinde kalan parayı (değer bazında) erittiği ve minimalist olmanın enayi gibi hissettirdiği maalesef acı bir gerçek haline geldi. stok yapma alışkanlığı olmayanlar pandemi üstüne çakılan ekonomi sağolsun evdeki dolaplarını macundan şampuana kadar ürünle doldurmaya başladılar. ürünlerin kullanım ömrü, planlı eskitmeler sayesinde yarıya indi. yani 2-3 çift ayakkabı ile senelerce idare edip anca kullanılamaz hale gelince yenisini alan insanlar artık o ayakkabıların 1-2 sene anca dayandığını görüp koleksiyonlarını büyütüp ürün başına kullanım sıklıklarını azalttılar (gizlinot: bu da alışveriş yapma sıklıklarını arttırdı tabii). hikayenin sonunda hepimiz birer küçük bağımlı haline geldik.
ne kadar "az ama kaliteli alacağım" iradesine sahip olsam da kaliteli bir şey bulma yolunda kaliteli olduğunu iddia eden pek çok pahalı ürün alıp kalitesiz olduklarını keşfettim mesela. kalitesiz olduklarını anlayana kadar da kullandığım için iade edemedim. kaliteli ürünler bulsam da dolabımın doluluğunda kaybolup unutuldular. onları hatırlatan tek şey devam eden taksitlerinin ekstreme yansıması oldu.
bütün bunlar olurken evlendiğim için ev taşımam gerekti. aile evimdeki eşyalarımı toplarken ne kadar çok kullanmadığım eşyam olduğunu bir kez daha fark ettim, vedalaşmakta zorlandıklarımı en sonunda elden çıkarttım ve kalanları kamyona yükledim. yeni evim çok daha küçüktü ve bu sefer eski odam kadar bir odayı eşimle paylaşmam gerekiyordu. o da eskilerinden ayrılamayan bir insan olduğu için bir sürü eşya ile geldi ve kaçınılmaz dolap krizi ile karşı karşıya kaldık. hala da çözemedik. tüm eşyalarımız bir oda içinde kutularca dizilmiş, onları kurtaracak ikea dolabı bekliyorlar. the minimalists denen ikilinin önerdiği yöntemlerden birini denemek için birebir bir durumdayız, yani kolilenmiş eşyalardan ihtiyaç duydukça al ve kullanmadıklarını koli şeklinde elden çıkar. yine de ülkemizin ekonomik durumu göz önünde bulundurulunca henüz çok yeni olan pek çok şeyi o şekilde elimden çıkaramıyorum. bu noktada kendimi defalarca "keşke almasaydım, keşke o lanet indirim mesajını görmeseydim!" derken buluyorum. ve korkuyla ay sonunda gelecek kredi kartı ekstremi bekliyorum...