1. sabancı üniversitesi sanat ve sosyal bilimler fakültesinde görevli, kültürel çalışmalar bölümünde görev yapmış bir öğretim üyesi. bügünlerde kendisine kadın hakları savunucusu, feminist ve aktivist diyen isimler henüz bu kadar piyasada anılmazken bile var olan bir isim. töre cinayetleri, kadın hakları konusunda sayısız makalesi olan ve okuyanlara birer ders niteliği taşıyan o makaleleri yazan biri olarak, arkasında (bkz: çok acı var dayanamıyorum) notuyla 36 yaşında intihar ederek hayata veda eden bir sosyolog dicle koğacıoğlu.
ölümüne sıradan bir intihar demek bana biraz yetersiz bir ifade şekli gibi geliyor açık söylemek gerekirse.
namusun hala bacak arasında arandığı, erkek egemen bu düzende çok fazla kadının, kız çocuğunun hikayesine tanık olmuş, onlar için çalışmalarda bulunarak, bazı şeylerin bir ülke gerçeği olarak görülmenin ötesinde bir şey olduğuna dikkat çekmek için çok çabalamış duyarlı bir kadın.
mesela bizim gazetelerin 3. sayfasında bazen sadece göz ucuyla başlığını okuduğumuz haberler onun çalışma alanı, dahası çoktan hayatının bir parçası olmuş olsa gerek. zaten nasıl olmasın ki, o cinayetlere kurban giden kadınların gazetede yer alan iki satırlık yazıdan çok daha geniş cümlelerle anlatılacak hikayeleri var çünkü. hatta kaçımız okuma fırsatı bulabildi bilmiyorum ama, özellikle namus ve töre cinayetlerine kurban giden kişilerin otopsi raporlarını okumak tahmin edilenden çok daha zor. dahası apayrı bir psikolojiye sahip olmayı gerektiren, hatta bu işi yapan insanların mutlaka psikolojik destek alması özellikle salık verilen özel bir durum.
sen artık temiz değilsin diyerek ölüme gönderilen, çeşitli işkencelere maruz kalarak vahşice katledilen küçücük kız çocuklarının otopsi raporlarının, basına 'kan dondurucu cinayet' ibaresiyle yansıması aslında en hafif biçimde ifade ediliş biçimi. olayların adli birer vaka oluşu nedeniyle işin sadece adli tıp ayağı bile tüyler ürperten cinsten çünkü.
yalnız işin bir diğer ayağı olan hukuki kısmı, konunun daha da elim boyutu aslında. töre ve namus cinayetleri arasındaki farklılıklar göz önünde bulundurularak, bu töre cinayeti değil, bir namus cinayetidir diyerek sanığın alacağı cezadan yapılan indirimler de ne yazık ki söz konusu. olaylarda subjektif namus anlayışı kapsamına giren fiillerin, töre saikiyle işlenen cinayetlere oranla daha az ceza alıyor oluşu sonucu varılan olgular, geçmiş yıllarda sık görülen ve bu yüzden de çokça tartışmalı kararlara neden olmuş durumlar çünkü.
bütün bunları niye anlattım peki dersek, onun hakkında birkaç şey söyleyip, intihar etmiş bir sosyolog deyip geçmek istemedim çünkü. önce biraz bu noktaları irdeleyip, işin farklı boyutlarına değinerek onun hakkında konuşmak, ölümüne biraz da bu açıdan bakmak lazım bana kalırsa. bazı şeyleri bilmek ya da sadece dışarıdan bir göz olarak gerçeklerle yüzleşmek, onlarla yaşamaktan çok daha farklı ve sonucu ağır bir şey çünkü.
basına yansıyan ölüm haberi sonrasında arkasında bıraktığı not çok canımı acıtmıştı benim. 'çok acı var, dayanamıyorum' çok basit bir cümle gibi duruyor ilk bakışta değil mi? daha minimal açıdan bakarsak da tipik bir çaresizlik ifadesi gibi. aslında tam olarak öyle değil. bu bir insanın tükendiği, onun geldiği noktadan bakınca hayata yaşamak için bir sebep bulamayışı, bütün bunlarla artık baş edemeyecek seviyeye çoktan geldiğinin bir çeşit emaresi. belki de çok geç kalmış bir yardım çığlığıydı bu. bilemiyoruz.
son olarak 2009'da hayata veda eden koğacıoğlu adına 2010 yılından itibaren, sabancı üniversitesi toplumsal cinsiyet ve kadın çalışmaları forumu tarafından
makale ödülü yarışması düzenlendiğini de yeri gelmişken ekleyeyim.
(yazar: agent) uktesiydi.