yeni
popüler
    sorular içinde ara
    yeni soru sor
    son sorular
    son cevaplar
    kategoriler
    • süslü
    • moda alışveriş
    • kuaför & güzellik merkezi
    • sağlık
    • spor
    • gönül işleri
    • aile arkadaş ilişkileri
    • cinsellik
    • eğitim & kariyer
    • seyahat
    • pet
    • sanat
    • bürokrasi
    • diğer
    girdi yaz
    medya ekle
    • linki kopyala
    • şikayet et
    • girdiler (1)
    • medya (0)

    1. Ukte veren, ayshem.

    Baştan söyleyim ki her zaman olduğu gibi gene uzun bir yazı görünce gözü korkup eksi ve verenler olacaktır. Sizin bir eksiklik hissetmiyor olabilirsiniz okumayacak ama biz hissediyoruz sizin adınıza. 

    Atatürk üzerine çalışmaları ile tanınan gazetesici, yazar. 1894'de İstanbul'da doğdu. İstanbul üniversitesi edebiyat fakültesinde eğitim aldı.

    Birinci Dünya Savaşı'nda yedek subaydı. Sonradan 4. Ordu komutanı cemal Paşa'nın emir subayı oldu. Bu sürede Filistin, doğru ç Suriye ve mısır cephelerinde bulundu. Gözlemlern yaptı. 1922'de milletvekili oldu ve 1950'ye kadar da devam etti. En önemli eserleri, zeytindağı, ateş ve güneş'dir. 

    Ateş ve güneş, çölde yapılan Osmanlı savaşlarını konu alıyor. Ateş ve güneş 1918'de savaş kaybedilir iken yazılmıştır. Amacı, boynu bükük olan Türk askerlerinin nasıl savaştığını göstermektir. Burda yanlış karar veren komutanlar ve askerleri ayırır. Askerleri över.

    Zeytindağı ise geçmişe dönük bir eleştirel kitaptır.

    Cemal Paşa'nın adamı olarak bilinir ama buna şiddetle karşı çıkar. 

    Bu iki kitaptan alıntılar bırakıyorum aşağıya, Osmanlı askerleri hangi şartlar altında savaştığının anlaşılması için.

    -Daima yabancılar bizden çok ve biz onlardan cesuruz.

    -Vaktiyle peygamber mi çölden geçmişler, çölden geçene mi peygamber demişler? Kendi kendime bunu düşünüyorum.

    -Bizim bütün kuvvetimiz yorgun bir piyade bölüğüyle bir istihdam bölüğünden ibaretti. Bu iki bölük, Bir çelik çember gibi hücumlara karşı biraz büküldü, fakat hepsini geri attı(kudus cephesi).

    -İnsan kum üzerinde şehit bırakmaya dayanamıyor. Çünkü ne mezarı ne izi ka kalıyor. Bir denizde bile insan bu kadar kaybolabilir.

    Siz bu topraklara buğday ekiyorsunuz, biz kanımızı ve kemiklerimizi gömüyoruz, dedim.

    -onun yanında ben hiçbir sebepten bahsetmeyerek ölen Gazze kahramanlarını hatırladım.

    -vakayı gören bir nefer siperinden fırlayıp sapından tuttuğu tehlikeli bombayı omzuna aldı ve İngilizlerin bir saniye kesilmeyen ateşi altında siperler üzerinden atlayarak kestirme bir yoldan bataryanın yanına geldi.

    -kaç senelik askersin Mehmet?

    Beş.

    Hiç köyüne gittin mi?

    Hayır.

    Babandan mektup geliyor mu?

    Hayır.

    Evli misin?

    Evet.

    Çocuğun var mı?

    Bilmem.

    -dışarıya çıkıp baktım. Mehmet çuvalları dizmiş ve en üste kendi paltosunu koymuştu. Paltonun kuru görünen yerinden Mehmet'in ceketle oturup eşyayı muhafaza ettiği anlaşılıyordu( yağmurlu bir günde barutlu teçhizat taşınıyor)

    Mehmet bu gecenin tesirinden kurtulamadı.

    -şimdi hiç öyle şeyler hissetmiyoruz. Kalbimiz en mukaddes vatan dertleri için bile dar, vahşi ve lakayt.

    -Osmanlı İmparatorluğunda itibar, azınlığın imtiyazı olduğu için ve Türk unsuru imtiyazsız olduğu için herhangi bir Müslüman azınlığın çocuğu olmak, Türk olmaktan daha faydalı idi.

    -tren varken, Adanadan beri yayan yürümekte idiler. Üç bin kadar zayıf, soluk ve üstü başı yıpranmış Türk çocuğu, yorgun argın önümüzden geçtiler. Biliyor musunuz, nereye gidiyorlardı. Aden'e!

    -imparatorlukların sanatı sömürge ve milliyet işletmektir. Osmanlı İmparatorluğu, Trakya'dan Erzurum'a doğru, koca gövdesini yan yatırmış, memelerini sömürge ve milliyetleri ağzına teslim etmiş, artık sütü kanı ile karışık emilen bir sağmal idi.

    -Halepten Aden'e kadar süren o koca memlekette bir Arap meselesi vardı zannetmeyin. Arap meselesi denen şey Türk düşmanlığı hissi idi.

    Bu hissi ortadan kaldırınız, Suriye ve Arabistan meselesi Arap saçına döner, karmakarışıklığın içinden çıkamazsınız.

    -Anadolu hepimize hınç, şüphe ve güvensizlik ile bakıyor. Yüz binlerce çocuğunu memesininden sökerek alıp götürdüğümüz bu anaya, şimdi kendimizi ve pişmanlığımızı getiriyoruz.

    -(istasyon da oğlu Ahmeti arayan bir anneye hitaben yazılmış bu satırlar)

    Ahmed'ini buz mu, kum mu, su mu, skorpit yarası mı, tifüs biti mi yedi? Eğer hepsinden kurtulmuşsa, Ahmed'ini görsen onu da benim kadar yabancı bulacaksın; gözünün ışığı sönmüş, Çukur yanağı kemiğine batmış, omuzu göçmüş. Ona soracaksın:

    Ahmed'imi gördün mü?

    Hayır... Hiçbirimiz Ahmed'ini görmedik. Fakat Ahmed'in her şeyi gördü. Allah'ın Muhammede bile anlatmadığı cehennemi gördü.

    -Ahmed'i ne için harcadığımızı bir söyleyebilsek, onunla ne kazandığımızı bir anaya anlatabilsek, onu övdürecek bir haber verebilsek... Fakat biz Ahmed'i kumarda kaybettik!

    15 temmuz 2019 16:36 15 temmuz 2019 16:45