4.
yaş ilerleyince, kişi hayatında büyük değişimler ve sıkıntılar yaşamışsa (ev değiştirmek vb.) normal seyirinden çok çok hızlı ilerleyen hastalık. unutkanlığın yanında inatçılık en belirgin belirtisi.
normalde de inatçı bir insan olan babannem bu hastalığa yakalandığında 1 sene boyunca banyo yaptıramadık, tırnaklarını kesmemize izin vermedi bu yüzden saldırdı, ağladı. bizi tanımayı geç kaç senelik eşini tanıyamadı babası sandı, "sen benim eşim olamazsın çok yaşlısın ancak babam olabilirsin" demeye başladı. tabi zaman ilerleyince onu da karıştırdı kim olduğunu bilemedi, paramı çalıyorsun beni dövüyorsun diyordu halüsinasyonlar görüyordu.
bir sefer de evden kaçtıktan ve tüm gün mahallenin her yerinde seferberlik olup onu bulmaya çalıştıktan sonra bir alzheimer bakımevinde kalmasının onun ve çok yaşlı, işlerini kendi kendine halledemeyen dedem için daha doğru olacağına karar verdik ailecek. ailede herkes yoğunluktan eve bile giremediği için bu çözümün uygulanmasının zorunda kaldık, bakıcı da tutamadık zira babannem her şeyi unutsa da biraz da hastalığın etkisiyle dedemi çok kıskanıyordu ortada bir bayan bile yokken varmış gibi halüsinasyonlar görüyordu. (bakıcılarda da işin yoğun yükünden fazla istikrar sağlanamıyormuş diye öğrenmiştik aynı sıkıntıyı yaşayan tanıdıklardan.) dedem ve babannemi amcamlara çok yakın bir yere yerleştirdik.
tabi bu yaşadıklarımız daha başlangıçtı, ama bakımevinde babannemi ikna edebildiler ve 1 seneden sonra tekrar düzenli banyo yapmaya tırnaklarını kesmeye başladılar. ilaçlarını içiremiyorduk, içmiyordu, onları düzenli içirebilmeye başladılar. gerçekten sevgiyle ve ilgiyle baktılar, biz de sık sık uğradık yanlarına. biraz hastalığın hızı yavaşladı ama yaş ve hastalık ilerliyordu, durduramıyorduk...
ilerleyen aşamalarda vücutta çöküşler başladı, bir deri bir kemik kaldı, yatağa hapsoldu, elleri kolları kaskatı kesildi kıpırdayamadı, konuşamadı, yiyemedi hatta göbeğinden beslenmek zorunda kaldı. yatmaktan ne kadar düzenli olarak çevirilse de vücudunda yatak yaraları çıktı.
boş boş tavana bakıyordu sadece. güler yüzle bakar, güzel şeyler söylerseniz veya saçlarını severseniz gülümsüyordu hafifçe kimi zaman, neden olduğunu bile bilmeden belki. bir şeyler mırıldanıyordu, ne dediğini anlayamadığım için kulağımı yaklaştırdığımda yanağımdan küçücük öpüyordu, o anlar ise yaşadığım hüzün katlanıyordu ve acaba kadın her şeyin farkında ve bu bedenin hastalığın altında hapsolmuş, acı mı çekiyor diye çok üzülüyordum.
engel olamadık, 90 larına yaklaşmış ve 10 seneye yakındır bu hastalıkla mücadele ediyordu. Yatak yaraları iyileşmiyordu, yutmayı unuttuğu için karnından besleniyordu. ciğerler de gitti yatmaktan. su toplamış... hastaneye kaldırdılar. okulda sınavlardan vakit bulup ziyarete gitmek istedim, babama söyledim tamam yarın akşam seni de götüreyim dedi.
sabah olduğunda ise babannem gitmişti ve o ziyareti yapamadım, bir daha öpemedi yanaklarımdan...
2 ay sonra da amcamın kanser ve ölüm döşeğinde olduğunu öğrendik ve 1.5 sene içinde de onu kaybettik. zaten çekirdek olan ailede bir babam, bir dedem kalmıştı... üzüntünün kanserde çok etkisi olduğunu ve amcamın kanserinin genetik olmadığını bildiğimden, belkide sebep babannemin senelerce çektiği acılarla her geçen gün adeta yavaş yavaş ölmesi ve onların buna çok üzülmesi diye düşündüm. daha da nefret ettim alzheimerdan.
ne olursa olsun büyüklerinizin bu hastalığa yakalandığını düşündüğünüzde inat etseler de tedavi olması için onları sıkıştırın. ilaçlar düzenli kullanılınca hastalığın ilerlemesi durdurabiliyor çünkü. bilinçlenin ve çevrenizi uyarın, geri dönüş yok çünkü...
19 kasım 2015 09:56
19 kasım 2015 09:57