4. biraz araştırınca gördüm ki aslında zaten hayat tarzım olan yıllardır uyguladığım akım. minimal yaşamın ve tüketmiyoruz kampanyasının biraz daha içeriği genişletilmiş hâli.
-minimal yaşam: giyim konusunda etek, pantolon, tişört vs. her kıyafetten maksimum 5-6, ayakkabı 2-3 tane vardır. bu yıllar yılı da değişmedi. ruj ve far paleti 2-3, diğer makyaj malzemeri-cilt bakım birer ve fırçalardan da bir iki tane. Bir çamaşır makinesini doldurabilecek ama bir bavula da sığdırabilecek kadar eşya desek tam ölçüyü vermiş olurum sanırım.
-vintage ya da ikinci el ürün: oldum olası vintage aşığıyım fakat pek bilinmediğinden internette bile satıcı az ve çevremde de satılmadığından alamıyordum ama şimdi vintage dükkanlar arttı. özellikle çantada elimdeki birkaç çanta da eskidikten sonra tamamen vintage'a dönücem. kıyafette internetten ikinci el almak değişim imkanı olmadığından şu an için bana göre zor.
-doğal ürün kullanımı: kozmetik etiketi okuduğum gibi kıyafet etiketi okumaya başlayalı da 2-3 yıl oldu. mutfak ya da diğer ev eşyalarında plastikten kesinlikle uzak duruyorum. silikon henüz hayatımızda çok yeni ve uzun vadedeki etkileri bilinmediğinden onu da kullanmıyorum. yün-pamuk-keten vs. muhakkak doğal kumaş ya da doğal deri olan ürün kullanıyorum. dana-koyun-keçi derisi zaten eti için kesilen hayvanlardan kullanılıyor, işkence olmuyor fakat diğer hayvanlar hakkında biraz çekimserim. diğer hayvan derilerinden imal ürünleri araştırılmadan alınmaması gerektiğini düşünüyorum.
-ütü yapmamak: şu çağda bunun bilincinde çok az insan olsa da ben ütüsüzlük kazanacak diyorum. çalıştığınız iş sektörü bunu dayatıyorsa tabii o ayrı ama onun dışında neden ütü yapmamalısınız? bir ürünü uzun süre kullanabilmenin yollarından biri de ütü yapmamaktan geçiyor. ütü, doğal kumaşı çok hızlı bir şekilde eskiten ve formun bozulmasına sebep olan bir şey. %100 doğal kıyafetlerde ütü yapıldıkça inceliyor ve bu yüzden her defasında daha fazla kırışıyor. ayrıca ben kıyafetlerimin ütüsüzlüğünü seviyorum çünkü bu, o ürünün doğal olduğunu gösteriyor. pazara gittiğinizde hepsi aynı boyda gıcır gıcır görünen parlak ve düzgün o sebze meyvelerin aslında nasıl hormonluysa, eğri büğrü gariban gibi olanlarınsa doğal olduğu gibi aynı.
-"hangi ülkede yaşıyorsan o ülkenin malını kullanmalısın" bilinci: uygulaması zor mu? evet, çok zor ama imkansız değil.
şu an türkiye'de yaşadığım için sadece türk malı kullanıyorum ve bu durumu "yerli malı yurdun malı" bilincinden sanıyorlar ama pek öyle değil. aslında kısa bir süre yurtdışında çalışıp geri döndükten sonra farkına vardığım bir durum bu: hiçbir ülke kendi ülkesi için ürettiği kalitedeki malı başka ülkeye göndermiyor, muhakkak az da olsa kaliteyi düşürüyorlar. özellikle tekstil sektöründe ithalat-ihracat yapan kişilerden de duydum bunu. ithal bir ürünü satıldığı ülkedekinden kalitesi düşürülmüş hâliyle fakat daha pahalıya almak zorunda kalıyorsun. hele de bizdeki gümrük vergilerini düşününce... aldığın ürüne verdiğin paranın yarısından çoğu vergi.
-tüketici ve çalışanın hakkını koruyan firma: bir ürün almadan önce muhakkak "iade ve değişim" kısmını okurum. değişimi 14 değil de 7 günde yapılır yazıyorsa bile alışveriş yapmam oradan. tüketicinin hakkı yasalarda bellidir ve o yasalardan farklı kafasına göre hareket eden yerler benim için güvenilmezdir.
ve son olarak da çalışanların çalıştığı firmadan memnun olduğu, hakkını veren firma tercihimdir.
tüm bunları bünyesinde toplayan yerler var mı? var. az ama var.
Edit-ekleme: eklenebilecek çok fazla şey var ama en kısa şekilde yazmaya çalıştım.