19. benim hayatımı baştan aşağı değiştiren olaydır, sizinle paylaşmayı sevdiğimden buraya yazayım. belki bazıları için bir fikir olur, belki bazıları beni paranoyak ilan eder, yine de bilgi paylaştıkça çoğalır.
depreme kendi yazlık evimizde yakalandık (dayımın mimarlık öğrencisi olduğu zaman çizdiği ve statiğini hocasından rica ettiği ev) evde herhangi bir hasar oluşmamasına rağmen daha önce hiç deprem yaşamamış biri olarak o geceyi dışarıda (bahçenin alt köşesinde) geçirdik. kışlık eve dönebilmek için avcılar e5 yolunu kullanmamız gerekiyordu. kolaçan etmek için yalnız babam gitti eve ertesi sabah. döndüğünde yüzünün aldığı hali unutamam. zira babaannem çınarcıkta yazlıktaydı ve haberler hiç iyi değildi. babam aynı gece ne olursa olsun dedi ve çınarcığa gitti, babaanemler hayattaydı ve ev yıkılmamıştı ancak 1 sene önce babamın neredeyse alacağı ev tuzla buz olmuştu, sonradan öğrendik ki içinden canlı çıkan olmamış (allah gani gani rahmet eylesin, o evi yapan da yaptıran da ...)
o dönemi yaşayanlar bilir, iki haber arasında tek değişen rakamlardı. sanırım o dönem beni en çok etkileyen rakamlardı. uzun süre uykusuzluk yaşadım. bunun için senelerce farklı tedaviler denediler üzerimde. çünkü çocuksun ya o dönemdeki psikolog ve psikiyatrlar seninle değil ebeveyinlerin ile iletişime geçiyorlar. neyse 1999dan 10 sene sonra yeni yönetmeliğe göre yapılmış bir eve taşındık. ben artık inşaat müh son sınıf öğrencisiydim ve tek hedefim vardı yapısal deprem mühendisliğinde akademik kariyer yapmak. yüksek lisansımı bu alanda tamamladım. bağlı olduğum derneklerde yapısal deprem üzerine sunumlar- eğitimler verdim. 8 okulda çocuklara yönelik deprem sunumları yaptım. umarım 1 kişide de olsa işe yaramıştır. evleneceğimiz zaman tek ev kriterim depreme dayanıklı olmasıydı. çünkü biliyordum ki artık benim fobim ve işim depreme karşı önlem almak ile ilintiliydi. emlakçılar banyo-mutfak gezdirirken ben yapının toprak altı katlarını dolaşır elimde çekiçle donatı arardım (amelelik kanımızda var) nitekim öyle de bir ev aldık. yetmedi tabi tüm eşyalar hem duvara hem tabana monte edildi. oğlumun doğumundan 1 gün önce ilk kez tek başıma bir deprem yaşadım o evde, anladım ki insan canından çok sevdikleri için daha çok endişeleniyor. sonrasında da zaten kandillideki doktoramı yarıda bırakıp ülke değiştirdik. burada deprem olmamasına rağmen hala tüm çalışmaları yakından takip ediyorum.
neyse gelelim 17 ağustos özeline; üzerinden 21 sene geçti, gidin sorun bakalım canını toprağın altında bırakan ailelere, 21 sene mi geçti. tüm siyasi fikirlerimi bir kenara bırakarak sadece bir bilim insanı olarak sormak istiyorum, nerede bu deprem vergileri? yapılan tüm öngörülerde istanbul açıklarında olacak 7.5 civarındaki bir depremde ulaşım altyapısından, kanalizasyon-su altyapısına, yapı kalitesindeki bozukluklardan, örgütlenme eksikliğine bir çok alanda alınması gereken önlemler ve upuzun bir yol varken 21 sene çöpe atıldı. ölen öldü, kalan sağlar deprem vergisi ödemeye devam ediyor maalesef.
öngörülerini söyleyen hocalarımız hala halkı galeyana getirmekle suçlanıyorlar. istiyorlar ki tvlere çıkanlar, yok hiçbir şey olmayacak desinler. olacak kardeşim, bu gidişle de sonu çok kötü olacak. mühendislik hizmeti görmemiş 40 yaş üstü betonarme binaların öyle bir depremde ayakta durmasına imkan yok! sayfalarca yazarım, sayfalarca anlatırım da bir işe yarayacağını bilsem yaparım. zaten belirli bir bilinçte olanların bu konuda daha hassas olduğunu görüyorum. bana şu garip geliyor: yeni binalardaki daireler çok pahalı. evet pahalı ancak sen gider de şehrin göbeğinde oturucam diye ısrar edersen ve kentsel dönüşüme (gerçek bir dönüşüm) yanaşmazsan olacağı belli. gerekirse çeperlere çıkacaksın. paranın yettiği muhitlere bakacaksın. ya da rant peşinde olmadan kentsel dönüşüme izin vereceksin. sorarım hangimizin canı, ya da daha da incesi, hangimizin evladının canı kaç para eder?
ben buradan endişe ediyorum, türkiyedeki insanların rahatlıkları ve boşvermişlikleri beni ifrit ediyor. isteyen olursa özelden de yazışırız bu konuyu. çok doluyum süslü çok!