2. bugün kendisiyle ilgili izlediğim belgesel çok fazla şey sorgulattı bana.
kendisi en örnek aldığım, çalışma masama resmini koyduğum periyodik cetveli sevme sebebimdi.belgesel ilk nobelini aldıktan sonraki dönemi gazeteci baskısıyla başlayan hayatını konu alıyordu."kadın" olduğu için bilim dünyasında yaşadığı zorlukları kısmen biliyordum ancak bu üniversitede profesör olarak görev almasına engel olacak kadar, ya da kocasını ölümünden sonra "o kadın bunları düşünemez, kocasının çalışmalarını çalıyor" diyecek boyutta olduğunu bilmiyordum.
öte yandan kocasının arkadaşı, ona ölümü haber veren aile dostuyla ilişki yaşamasını kabullenemedim. aile dostu paul langevin'le ilişkilerinin ev tutma aşamasına kadar gitmesi ve paul langevin'in karısının marie curie'yi sıkıştırıp "kocamsız yaşayamam, pierre öldüğünde çocuklarına sen bakamazken ben baktım gözümün içine baka baka bana bunu nasıl yaparsın" lafına vurdumduymaz tepkisi, hala ilişkiye devam etmesi bana prenses diana'yı hatırlattığı için ekstra üzdü. ( diana'nın annesinden, kardeşinden , queenden çare bulamayınca camilla'ya yalvarması , camilla'nın charles'ı bırakmayacağını söylemesi)
ardından karısının bu zinayı habercilere servis etmesiyle herkesin bu ilişkiyi sorgulaması, evini taşlaması ve bir süreliğine marie curie'nin 2.nobel ödülünü gönüllü olarak geri çevirmesi istendiğinde " ahlaksızlık yapan erkek bilim adamlarını elerseniz nobel verebilecek kimseyi bulamazsınız, ben kadın olduğum için suçlanıyorum" demesi de günümüzdeki iki yüzlülüğün taa o zamanlardan gelip devam ettiğini gösterir nitelikteydi.
curie ile ilgili sayılabilecek belki milyonlarca güzel özellik sayabiliriz.radyasyonun savaş çıkarmakta kullanılmaması,sağlık amaçlı kullanılması için verdiği mücadele bile yeterli.ancak cinsiyetinden dolayı bu kadar zorluk çeken birinin de kendi cinsiyetinde birine bu kadar acı çektirmesini kendi içimde de kabullenemedim. kendileri birleşemese de torunlarının evlenmiş olması da ayrı bir ...(ironi belki?)