134. gidip gördüğüm yerler ekseninde Londra diyorum.
Paris ve Roma'yi gördüm. Müze gibiler, yani evet çok güzeller ama sanki gezip görünce belki uç ay sonra bitecek gibi bir his veriyor. Ayrıca gerçekten dillerini bilmeden yaşamak zor.
Almanya'da güney tarafında, Alsas Loren taraflarında çok güzel bir iki ay geçirdim. Ama belki 50 yasından yaşaması çok güzel olacak bir yer hissi veriyor.
ABD'de NYC için konuşacağım, gerçekten fırsatlar inanılmaz ama bir bakıma aşırı çabalamak gerekiyor. Nasıl anlatsam o country mesafesi ve yalnızlığı bir bakıma insana işliyor. ABD'de sosyalleşmek biraz daha farklı işliyor zaten.
Tokyo: Gerçekten bitmeyen bir şehir, aşırı pahalı aşırı planlı. AMA hayattta kalmak için çok çalışmak gerekiyor ve Japoncanız çok iyi olmalı.Yeni nesil neredeyse hiç İngilizce bilmiyor, metro çıkışında 20 dakika İngilizce bilen birini aradığımı biliyorum. Orada yaşayan bir arkadaşım 3 ayrı iste çalışıyordu. Haftada beş gün 10-5 arası bir susi restoranında kasiyerlik yapıyordu, sonra başka bir yerde haftada uç gün gece 11'e kadar garsonluk yapıyordu, haftasonları da sertifika almak için sabahları Japonca kursuna gidiyor, öğleden sonra İngilizce öğretiyordu. İngilizce-Japonca mütercim tercümanlık okumuştu.
Londra: "The city that gives you everything." Aynı anda hem tarih hem de bugünün nabzını tutan bir yer. Zone sistemi sayesinde çok ucuz bir yerde oturabilirsiniz. Kiralar çok pahalı bu yüzden malesef başkalarıyla yaşamaya alışıyorsunuz. Ay bilmiyorum, o kadar özledim ki. Ayrıca İngilizler her konu hakkında tartışıyolar ama bir bakıma da çok saygılılar. Buna alışmak zaman alıyor.
Bonus: Tatil yeri olarak İspanya'nın Bask bölgesinde San Sebastian diyorum. İnsanlar, yemekler, ortam, sörf... her şey.